Translate

8 Aralık 2013 Pazar

KİMSEYİ MUTLU EDEMEZSİN

Kimseyi mutlu etmek zorunda değilim veya birilerinin istediği gibi olmayı hiç düşünmedim.
Kimin hakkımda ne düşünüp ne söyleyeceğini de hiç bir zaman çok önemsemedim.
Çünkü. ..
Biliyorum ki hiç kimseyi hiç bir zaman cok mutlu edemeyeceğim ve ne yaparsam yapayım kimseye hiç bir zaman yetmeyeceğim.
Birileri arkamdan hep bir şeyler söyleyecekler,
Konuşacaklar kuyumu kazacaklar.
Neyse önemli de değil zaten
Asıl mühim olan neyi nasıl yaşamak istediğim.
Başkalarının düşüncelerinin cehenneme kadar yolu var.
Seviyorum kendimi.Her namuslu insanın karşısında mutlaka namusuzlar olacaktır .Her başarılı insanın karşısında da başarısız ahmaklar olacaktır. Şunu unutmamak gerekir hiç bir zaman namusuzlar namsulu insanlara namusulu demezler onların namuslu dediği insanlar kendileri gibi yalancı,yalaka,ahmak,cahil.hırsız,sapık menfatçi vb. gibi insanları severler onlar için bu insanlar iyi vede namsuludur çünkü kendi ayarında oldukları içindir varsın böyle insanlar bana iyi demesin zaten derse kendimden süphe ederim .İyiyim diyebilmek için kötülerle mücadele etmek gerek.Kötülerle mücadele eden insan iyi insandır.Çocuklarımıza nasıl zengin olunur.nasıl yalan söylemeyi öğreteceğimize nasıl mutlu olunur, sevgiyi saygı vede güvenmeyi öğretelim.

17 Eylül 2013 Salı

Hayatım boyunca, kendi çıkarlarım menfaatlerim uğruna, insan satmadım...Hiç bir zaman bencil olmadım..Bana taş atana ben el verdim...Kırdılar, üzdüler, canımı yaktılar ama, yine de onlara gülümsedim, hep afettim...İçtiğim bir bardak suyun, yediğim bir lokma ekmeğin, aldığım bir gram sevginin, hakkını sonuna kadar verdim, asla nankör olmadım, olana da tahammül etmedim..Ne kimseye başımı eğdim, ne de haksızlık ettim...Sadece çok fazla değer verdim, kendimden çok ödün verdim, kendimi değersiz kıldım...Hatır gönül bildim kimseye saygısızlık etmedim, bana inanan, guvenen hic kimseyi asla yarı yolda bırakmadım.İnsanların hep yalanlarını gördüm sustum salağa yattım, görmezden geldim, korktuğum için mi ? hayır sadece yüzlerine vurup rencide etmek istemedim..Hayatım boyunca, hiç mi ? hata yapmadım tabii ki yaptım, belki her insan kadar, hatalar insanlara mahsustur...Ama, hiç bir zaman yüzümü kızartacak başımı yere eğecek hata yapmadım asla..Herkesi kendim, yüreğim gibi bildim, hep inandım, kandım, iyi olabileceklerini düşündüm ama, yanıldım...Şimdi tüm bunları yaptığım için kaybettim mi ? Hayır, aksine KAZANDIM...Neyi mi ? İNSANLIĞIMI...Ben hiç insan kaybetmedim, kaybeden beni KAYBETTi, bir çoğu farkına varıp döndü, ya da bir çoğu sonradan farkına varacak, ama, asla bir ben olmayacağım...Bir daha asla kimsenin canımı yakmasına izin vermeyeceğim.Demem ayıya dayı benim gözümde olmaz ayılar dayı..

21 Temmuz 2013 Pazar

HEPSİ DE ARAMIZDA YAŞIYOR

 Yeşeren fidanları yok edenler,
Çocuklarına sahip çıkmayanlar,
   Gençlerimizi zehirleyenler,
    Hepsi de aramız da yaşıyor.

         Tek tek ilaç alanlar,
  Bir tatlı söze muhtaç olanlar,
   Yük taşıyıp altında ezilenler,
    Hepsi de aramızda yaşıyor.

    Devletime kurşun sıkanlar ,
  Aklınca ülkemi bölmek isteyenler,
 Provokatör'ü , namsusuzu,şerefsizi,
     Hepsi de aramızda yaşıyor.

  Çıkarı için ormanları yok edenler,
     Bebelerime kurşun sıkanlar,
   Kardeşi kardeşe düşman edenler,
       Hepsi de aramızda yaşıyor.

     Gününü gün eden şarlatanlar,
          Katili,hırsızı,sapığı,
Sofrasında kuru ekmek bulmayanlar,
         Hepsi de aramızda yaşıyor.

         Gecekonduda oturanlar,
      Villada şampanya patlatanlar,
       Elektiriksiz,susuz yaşayanlar,
         Hepsi de aramızda yaşıyor.

 Gerçekleri söyleyince suçlu olanlar,
    Konuşmayınca suçlu bulunanlar,
       Hak yiyip adalet isteyenler,
          Hepsi de aramızda yaşıyor.

              Körelmiş insanlar,
    Herşey den habersiz çocuklar,
        Sevgiyi, saygıyı unutanlar ,
          Hepsi de aramızda yaşıyor.






    

15 Temmuz 2013 Pazartesi

İSYANIM

     İnsanlıkla ilgisi olmayanlara,
Bebelerime ,devletime kurşun sıkanlara,
     Gözleri bir türlü doymayanlara,
                İsyanım bunlara.

     Çıkarcı olan, sahte dostlara,
Anasına,babasına sahip çıkmayanlara,
      Sevmesini,saymasını bilmeyenlere,
                İsyanım bunlara.

         Ülkemde gözü olanlara,
     Mehmetçikleri,polisleri,
  Çocukları,doğayı yok edenlere,
               İsyanım bunlara.

   Sahte müslümanlara,namusuzlara,
 Cennet vatanımı bölmek isteyenlere,
   Mevkiyi,makamı bulunca azanlara
              İsyanım bunlara.

   Üç günlük dünyada insanlığı unutanlara,
     Kendi yandaşlarını desdekleyenlere
Lafa geldiğinde müslümanlıktan yana vaz verenlere
             İsyanım bunlara.

       Benim duygularım açıktır,
       Benim sevgilerim gerçektir.
 Olduğu gibi görünen insanları severim.
               Benim isyanım,
            İnsan olmayanlara.



2 Temmuz 2013 Salı

VARSIN KÜREĞİM OLMASIN

Bir kayığım , bir ben,
Denizin ortasında yapayalnız,
Düşürdüm küreklerimi ansızın,
Yön veremiyorum küreğim yok.

Kapıldım gidiyorum denizin dalgalarıyla,
Bir o yana , bir bu yana
Şu yalan dünyada tek başıma
Yön veremiyorum küreğim yok.

Tutunmuşum kayığıma çaresizim
Dalgalarla savruluyorum bir acizim
Allahıma sığındım dua ediyorum
Yön veremiyorum küreğim yok.

Bir çok acılar,bir çok dertler yaşdım,
İmtihanda olduğumu biliyorum
Şu fani dünyada yalnız başıma
Yön veremiyorum küreğim yok.

Küreğim varsın olmasın,olmasın pusulam
Baki olan yaradan Rabbim var benim
Açtım ellerimi ona sığındım
Yönümü bulmama yardım et ALLAH ım.

Pusulam Kur'an-ı kerim,
Rehberim peygamber efendimiz (SAV)
Yönüm ALLAHIM a olduktan sonra
Varsın küreğim olmasın
    Baki olan yaradan Rabbim var benim.





29 Haziran 2013 Cumartesi

BEN BU ŞEHRİ SEVİYORUM

Havasını,suyunu,doğasını
Kendine has dilini,güzel insanlarını,
Doğduğum,büyüdüğüm bu şehri
Ben bu şehri seviyorum.

Kendine has yemekleriyle,
Töresi,düğünüyle,zılgıtı,yahyah deyişiyle
İnsanlara olan yakınlığıyla,
Ben bu şehri seviyorum.

Halka hizmette örnek başkanlarıyla,
Kırmızı siyah futbol takımıyla,
Aaaam yooorumm,rafık deyişiyle,
Ben bu şehri seviyorum.

Büyük Atatürk parkıyla,
Karataşda ki yeni Şahinbey parkıyla,
Dülük baba,burç ormanı, göletiyle,
Ben bu şehri seviyorum.

Doğasıyla,büyük hayvanat bahçesiyle,
Geçmişimizi yaşatan,anlatan müzeleriyle,
Restore edilmiş eski evleriyle,
Ben bu şehri seviyorum.

Rum kalesiyle,zeugmasıyla,
Büyük alışveriş merkezleriyle,
Şahinbeyi,Karayılanıyla,Şehitkamilleriyle,
Ben bu şehri seviyorum.

Kalesini çevresini, camilerini,
Almacı pazarını ,nohut dürümünü,
Eski hanlarını,hamamlarını,
Ben bu şehri seviyorum.

Baklavası,fıstığyla,lahmacunu ,kebabıyla,
Kendileri tatlı, yemekleri acılı insanıyla,
Hem de harika yuvarlmasıyla,
Ben bu şehri seviyorum.

Gazidir bizim şehrimiz,
Dünyda yoktur eşimiz benzerimiz,
Gazi olmuş,şehit olmuş atalarımız,
Korkmadan cesurca yaşayan
Ben GAZİNATEP imi  SEVİYORUM.








13 Haziran 2013 Perşembe

FEDAKAR POLİSLER

   Bir öcü gibi tanıttılar,
     Onları bize.
   Birbirimize düşürdüler,
 Görev yapınca suçlu oldular,
   Yapmayınca yine suçlu.
 Tüm şimsekler üzerlerine çekildi,
   Namlunun ucunda yşarlar
   Kötülerin karşısında durur,
       İyliğin peşinde koşarlar
 Bu fedakar,cefakar polisimiz.

  Katiline,hırsızına,sapığına,
      Uyuşturucu tacirlerine
Kötülere karşı vermiş tüm mücadeleyi
  Düşmanını bilmeden yaşarlar.
Halkı için bile,bile ölüme giderler,
      Karanlıklarda nöbet bekler,
Günün her saatinde görev yaparlar
     Bu fedakar,cefakar polislerimiz.

    Namusluysan suçlu değilsen,
        Dürüst bir vatandaşsan,
   İnsanlık görevini yapıyorsan.
Niçin korkarsın ki sen POLİSTEN,
         Suçluysan korkacaksın,
     Kaçacak delik arayacksın.
        Tabiki kötü anlatacaksın.
Bu fedkar,cefakar polislerimizi.
        Kötülerin korkulu rüyası,
        İyilerin güvenli dünyası
       Polislerimize sahip çıkalım

             polisin olduğu yerde huzur vardır.

   


POLİSİMİZE SAHİP ÇIKALIM

Onlar da ana kuzusu
Onlar da can taşıyor
Onlar da etten kemikten yaratıldı
Eşleri,çocukları vardır.
Bizler için ölüme giderler
Huzurumuzu sağlayan,
Her an her saat nöbet bekleyen,
Polisimize sahip çıkalım.

Onlara uzanan kötü elleri kıralım.
Polisimizle birlik olalım.
Her türlü pisliklere karşı koyan,
Polisimize sahip çıkalım.

Gece demeden,gündüz demeden,
Dostunu,düşmanını bilmeden,
Bizler için nöbet tutan.
Ölümün üzerine bile bile giden,
Halkı için göğsünü siper eden
Kötülerin korkulu rüyası
İyilerin güvenli dostu,
Yılmadan suçlu kovalayan,
Aslan yürekli,fedakar polisimize
Gelin sahip çıkalım.
       

       Bir ülkenin askeri ve polisi var oldukça ayakta durabilir.

9 Ağustos 2012 Perşembe

KENDİME SARILMAYI ÖĞRENDİM


Birlikte olduğun,en çok sevdiğin kişiler seni öyle ya da böyle terk edip gitmiş olabilir. Maddi vede manevi birçok darbe yemiş olabilirsin. Birçok olumsuzluklar da yaşamış olabilirsin.Ancak hayat devam ediyor.Hayatına devam etmelisin.Bir şeyi kaybettiğin zaman elbet kendini kötü hissedeceksin ancak hayatın devam ettiğini unutma.Kendine acımayı bırakmalısın.Yaşamda güzel ve iyi olanlarında olduğunu unutmayıp, bunlara inanarak olumsuzluklardan kurtulmalı, önüne bakmalısın.Yaşamın küçük bir olumsuzluğunu görüp tamamı hakkında olumsuz diyemezsin.

Yaşam bir kapıyı kapattığında ileride sana daha büyük bir kapı açacağını unutma. Umutlarından, inancından sakın vazgeçme. Üzüntülerinin yarınlarını,umutlarını asla yok etmesine izin verme.Etrafındaki asalaklara aldırmadan; Hayattan keyif alıp mutlu olmasını öğrenmelisin.Bunun için sihirli bir değneğin size dokunmasına gerek yok. Hayatta olmanız, nefes alıyor olmanız, mutlu olmaya karar vermiş olmanız ve ahmaklara kulaklarınızı kapamış olmanız yeterli. Özgüveni düşük olanlar her zaman kötüyü görüp kötüye yoğunlaşır.Özgüveni yüksek olanlar hayattan zevk almayı, mutlu olmayı,mutlu etmeyi, her ne olursa olsun iyi görmeyi, pozitif olmayı düşünür ve yaşamında uygularlar.Sizlerde pozitif olun.Hiç bir olumsuz düşünceyi zihninizde barındırmayın.Geçmişinize üzülüp gelecek için kaygılanmayın,gününüzü yaşayın.Allah’a inanıp sabırlı olun. Gün oldu bende kaybettiklerime üzüldüm.Gün oldu iyi ki kaybetmişim diye sevindim.Bazen ne yapacağımı şaşırdım.Bilmeden,tanımadan düşmanlarıma inanıp düşmanlarıma sarıldım.Çektiğim,yaşadığım sıkıntılar bana bir ders verdi, kendime sarılmayı öğretti. Ellerinle beslediğin, giymeyip giydirdiğin,yemeyip yedirdiğin, hasta olduğunda günlerce başında beklediğin, yaşama sebebim dediğin, üzerine titrediğin, sırtında taşıdığın, bütün fedakârlıkları yaptığın sevdiklerin sana iftiralar atarak çok ucuza satabiliyormuş.Seni terk edebiliyormuş.Bunu geç de olsa öğrendim.Bunların bana getirisi bazı yanlışlarımı görmem oldu.Dostlarımın kim olduğunu, dost görünenlerin kim olduğunu anladım.Bazen için için ağladım. Ağlarken bile çevreme gülebildim.Fırtınalar koptu içimde.Bir cehennem gibi yandı yüreğim.Bir yanardağ oldum ama lav püskürmedim.Gereksiz insanlara yada benim insan bildiklerime verdiğim gereksiz ilgiyi,sevgiyi fark ettim. İnsanların değişemeyeceğini, asılları neyse gün olup kendilerine döneceklerini ve bana değer vermeyenler için kılımı kıpırdatmamam gerektiğini düşündüm.Unutulmaktansa unutmayı geç de olsa öğrendim.Belki kısa zamanda düşünüldüğündeüzülen,yalnız kalan benim ama bu süreci yaşamımızda uzun vadede düşünürsek kimsenin yanına kalmayacağını, her insanın yaptıklarının cezasını çekeceğine inanırsak mutlulukların eninde sonunda sabırla acı çekenlerin yanında olduğunu göreceğiz inşallah. Şükürler olsun yepyeni hayatımda beni üzenleri silip geçmişi unutarak yeni bir sayfa açtım.En önemlisi de sabrı öğrendim.Hatalarımla,doğrularımla beni kabul eden onca insanın varlığının yanında, üç beş tane şerefsizin lafı bile olmayacağını öğrendim Artık onlar için üzülmemeyi,benimde böyle imtihan edildiğimi öğrendim. Birçok peygamberlerin başına neler gelmiştir; Kiminin kolu kesildi, kiminin kafası, kiminin gövdesine kurt düştü,işkencelere maruz kaldılar.Allah’ın insanlara gönderdiği son elçisi Hazret-i Muhammed Mustafa (sav) peygamber efendimizin dişi kırıldı,yüzüne tükürüldü hakaret edildi. Hâşâ biz kimiz ki! Dünyadaki bütün insanlar imtihandadır ancak sabredenler mükâfatını alır.Allah bizleri sabreden kullarından eylesin inşallah.

Bronnie Ware’nin dediği gibi hiç kimse hayatı boyunca bir başkasının gözleriyle görüp bir başkasının kalbiyle hissedemeyeceği için kimse ne çektiğini de bilemez.

18 Haziran 2012 Pazartesi

HERŞEYİ YARATAN ZİHİNDİR

Kartallar kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardan birisidir. 70 yıla yakın yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmaları için 40 yaşlarına geldiklerinde çok zor bir karar vermek zorundadırlar. Pençeleri sertleşir, esnekliğini kaybeder. Bundan dolayı da beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz hale gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Kartalın uçması, beslenmesi zorlaşır. Kartalın bu nedenle iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş sürecini seçerse yaklaşık 150 gün kadar sürecektir. Kartal bir dağın tepesine gider ve bir kayada, uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasını yapar. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şeklide kayaya vurmaya başlar. Sonunda gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. Yaklaşık 5 ay sonra kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam sağlamış olan kartal, yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.


Bizlerde kendi yaşamımızda bir yeniden doğuş süreci neden yapmayalım. Başarabilmemiz için tek yapacağımız bizleri üzen mutsuz eden anılarımızdan kurtulmak.

Büyük üstat Necip Fazıl KISAKÜREK bir gün yolda giderken eski arkadaşlarıyla karşılaşır. Arkadaşları hadi Necip biz içmeye (Alkol almaya) gidiyoruz, gel beraber gidelim derler. Büyük üstat kendilerine sizlere afiyet olsun, ben bıraktım içmiyorum, siz gidin der. Eski arkadaşları ısrarla hadi ya biz senin geçmişini de biliyoruz hadi gidelim derler. Büyük üstat derki ben geçmişimi ve geçmişimdeki yaşadığım ne kadar olumsuzluklar varsa toplayıp çöpe attım. Çöpleri karıştıranlar kedilerdir, köpeklerdir der. Güzel insanlar her zaman geçmişimizi düşünüp geçmişle yaşarsak hep olumsuzluklar yaşarız. Neden kendimizi değiştirmiyoruz. Zaman hızla ilerliyor. Hep olumsuzluklar yaşamış olabiliriz. Sıkıntılar, aldatmalar, ihanet, hastalık, ölüm vs gibi. Ancak hayatın devam ettiğini unutmamak gerekir. Yaşamda tek gerçek olan insanın kendisidir. Var olduğun sürece, güçlüysen, ayaktaysan varsın. Kendini bıraktığında etrafındaki leş kargalarının çoğaldığını, seni parçalamak için fırsat kolladıklarını görürsün. Etrafında ki bu leş kargalarına fırsat verme. Hayata pozitif bak. Kendini değiştir. Sen mutlu olduğunda seni sevenlerinde mutlu olacağını, enerji dolu, huzurlu olacağını unutma. Seni sevenleri ve de sevdiklerine haksızlık etmemek için karar verip değişeceksin. Nasıl der gibisiniz. Her insanın derdi kendine büyüktür. Dünyadaki bütün insanların mutlaka kendilerine göre dertleri vardır. Her zaman haline şükür edeceksin. Allah’a inanacaksın. Hayrın ve de şerrin Allah’tan geldiğine inanırsak, bizlerden yüksekte olanlara değil de bizim yerimizde olmak isteyen insanlara baktığımızda sorunlarımızla baş edebiliriz. Eğer ki bir gözün görüyorsa iki gözü olana bakmayacaksın. hiç görmeyen, âmâ olanları gör. Haline şükür edersin. Sadece yapacağımız; şükür etmek , çaba sarf ettiğimizde, inanarak inatla üzerine gittiğimizde olumsuzluklardan sıyrılabiliriz. Olumlu düşündükçe pozitif enerji yaydığınızı göreceksiniz. Yaşam ve de insanlar yankı gibidir. Ne istersen sana onu verir. Her şeyi yaratan zihindir. Bir gün adamın biri köylüye sorar. İneğin kaç kilo süt veriyor ? der. Köylü ineğim hiç süt vermez. Sütü ondan sizin almanız gerekir der. Yaşamda öyledir güzel insanlar… Yaşam size bir şey vermez sizin almanız gerekiyor. Neye inanırsak, neyi hayal edersek o olur. Donmuş gıda üretimi yapan bir firmada oda büyüklüğünde soğutucu varmış. İçerideki sıcaklık seviyesi genellikle eksi on beş derece civarında olurmuş. Akşam vardiyası gece yarısı on ikide sona erermiş. On ikiye beş kala bütün işçiler hazırlanmaya gitmişler. Bir işçi hariç. Bu işçi soğutucudaki işini bitirdikten sonra soğutucudan çıkacağı anda kapı üzerine kapanmış. Kapı ancak dışarıdan açılmaktaymış. Bağırıp kapıya vurmaya başlamış. Saatlerce kimseye sesini duyuramamış, titremeye başlamış. Fabrikaya ilk işçiler sabah altıda geliyorlarmış. Adamın daha fazla dayanacak gücü kalmamış. Cebindeki kalemi çıkartıp düşüncelerini yazmış. Sabah vardiyasındaki işçiler gelip soğutucuya girdiklerinde cesetle karşılaşmışlar. Yanındaki notta donarak ölmek üzere olduğu yazıyormuş. Şaşırtıcı olan, soğutucunun bozuk olması nedeniyle son 36 saattir çalışmıyor olmasıymış. Termometre içerdeki sıcaklığı on sekiz derece olarak gösteriyormuş. Gerçekte neler olduğunu anlamak için cesedi otopsiye yollamışlar. Doktorlar verilere göre adamın fiziksel olarak donduğunu söylemişler. Yani sıcaklığın eksi on beş derecede olmasıyla on sekiz derece olup, bizim eksi on beş derece olduğuna inanmamızın üzerimizde oluşturacağı etki arasında hiçbir fark yoktur. Bu nedenle her şeyi yaratan zihindir. Çevrenize bakıp da olumsuz olanları almayın, duymayın. Sakin ve geniş düşünün. Bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef çok yüksek, yalın, dik bir dağın tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa ve gazeteciler de bu yarışı izlemek için oraya toplanmışlar ve yarış başlamış. Seyirciler aralarında, hiç birinin bunu başaramayacağını dağın tepesine çıkamayacağını konuşuyorlarmış. Seyirciler başlamışlar bağırmaya. Geri dönün, düşersiniz. Bir yerinizi kıracaksınız, başaramazsınız. Kurbağalar sesin geldiği tarafa döndüklerinde, dizlerinin titrediğini başaramayacaklarını düşünerek teker teker düşmeye başlarlar. Oradaki seyirciler, bak biz demiştik. Başaramazsınız. Neyse ki Allah’tan yol yakınken düştünüz. Ya çok ileride düşseydiniz ne olurdu. Düşen kurbağalarda evet sanırım ölürdük ya da sakat kalırdık derler. Eğer ki güzel insanlar uçmak istiyorsan düşmeyi de bileceksiniz. Ancak içlerinde biri inatla ilerliyor seyirciler (ahmaklar) ona da geri dön düşeceksin, başaramazsın, bir yerini kıracaksın der dururlar. Aldırış etmeyen kurbağa zorluklara, engellere, çevrenin baskısına rağmen yarışı tamamlar. Dağın zirvesine tek başına çıkar, başarmıştır. Etrafta alkış sesleri, bravo biz biliyorduk senin başaracağını (sahtekârlar fırsat bulunca ot misali karşında çoğalırlar) demeye başlarlar. Bu arada nasıl başardığını merak ederler. Gazeteciler ve seyirciler yanına gelip yarışı kazanan kurbağaya sorarlar: nasıl başardınız? Bu kadar önünüzde engeller, olumsuzluklar varken. Arkadaşlarınız tek tek düşerken hiç korkmadınız mı düşmekten, başarısız olmaktan derler. Ancak kurbağa onları duymuyordu onun içinde cevap veremiyordu. Çünkü dağın zirvesine çıkan başarılı olan kurbağa sağırmış. Sizlerde güzel insanlar olumsuz düşünen korkak, kıskanç, ahmak insanları duymayın. Her başarılı insanın karşısında mutlaka başarısız yaratıklar vardır. Geçen gün başımdan geçen kısa bir olayı siz güzel insanlarla müsaade ederseniz paylaşayım. Çok sevdiğim arkadaşım Kamil Yılmaz’la öğle yemeği için kampus dışına çıkmaya karar verdik. Gerçi saat 13.00 olmuştu. Mesaimizin başlamasına yarım saat kalmıştı. En azından yemeğimizi paket yaptırıp alıp gelmeyi düşündük. Kampus içinde giderken bir kız çocuğu (öğrenci) gördük. Elinde kocaman, içi dolu iki valiz vardı. Belliki okul tatil olmuş memleketine gidiyordu. O kadar yorulmuş ki adım atacak takati kalmamıştı. Bunu fark ettim. Her zamanki gibi bir insan olarak, yanına yaklaşarak, kızım sanırım çok yoruldunuz. Gidecek yolunuz da bir hayli var. Köprü çalışması olduğu içinde yollar kapalı. Otobüs durağına tek başınıza gitmeniz çok zor. Size yardım edeyim mi? deyince kız gözleriyle sanki mahcup ve utangaç bir şekilde, dudakları titreyerek lütfen dedi. Valizi alıp yürümeye başladık. Bu sırada karşımızda iş arkadaşlarımla karşılaştık. Beni kızla beraber gördüklerinde gülerek kafalarını sallayıp selam verip geçtiler. Anlamıştım yanlış düşünceye kapıldıklarını. Benim için onların ne düşündüğü hiç de önemli değildi. Benim düşüncem önemliydi. Neyse uzatmayayım çocuğu otobüse kadar götürdüm. İnanın ter içinde kaldım. Havalarda çok sıcaktı. Olsun hiç de önemli değildi benim için. Çocuk bana dönüp Allah razı olsun abi demişti. Bundan güzel bir şey olabilir miydi? Her insana bu söz nasip olabilir mi? Çok şükür ben bu sözleri çok duydum. Allah’ıma şükürler olsun. Allah’ımda bana bu sözleri daim ettirsin inşallah. İş yerine döndüğümde tabi geç kalmıştım saat 14.00 ü geçiyordu. Yolda karşılaştığım arkadaşı gördüm. Yanına gittim gözlerine baktım. O da bana manalı, sanki ben biliyorum dermiş gibi baktı. O konuşmadan ben dedim. Yine yanlış anladınız, yanlış yorumladınız değil mi dedim. Yo mo dediler ama gözlerinden okunuyordu. Onu bildiğim için açıklama gereği duymadım ve de şöyle bir soru sordum. Siz olsaydınız o çocuğa kıza yardım eder miydiniz? dedim. Hayır, ben şahsen etmezdim. Neden dedim. Sonuçta bir tanımadığımız bayan. Çevrede görenler yanlış anlayabilir dediler. Evet dedim tıpkı sizin anladığınız gibi dedim. Açıklama yapmadan yanlarından ayrıldım. Onların düşüncesi beni ilgilendirmiyor ne düşünürlerse düşünsünler. Önemli olan benim düşüncemdir. Ben kendimi biliyorum. Allah’ıma şükürler olsun. Ahmaklar, kendilerine güvenleri olmayan, çevrem ne der diyenler, lafa geldiklerinde Müslümanlıktan yana vaaz verenler, her insanı da kendileri gibi gören ahmaklar düşünsün.

İnanmak bir şeyin nasıl olduğu konusunda emin olmaktır. Tamamen kendi bakış açımıza göre oluşur. Özgüven sizin kendinize olan bakış açınızdır. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü hiç önemli değildir. Önemli olan sizin kendi hakkınızdaki duygu ve düşüncelerinizdir.

Başarılarla dolu bir hayatla, sıradan bir hayatı ayıran, aradaki farkı yaratan, inançlardır. Bizi başarıya da başarısızlığa da iten başımıza gelenler değil, inançlarımızdır.
Bir süre için alışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın
Ve hicbir zaman geri dönmeyin.

Gelin hep beraber bir karar verelim. Sabah uyandığımızda ellerimizi açıp çok şükür Allah’ım bugünde uyandım, sağlığım yerinde, sağlıklıyım deyip duamızı edelim. Olumsuzlukları beynimizden silip atalım. Nasıl ki bilgisayarımıza virüs girdiğinde format atıyorsak kendimize de bazen format atıp değişelim. Durumunuz ne kadar kötü olsa da her zaman olumlu düşünelim. Olumlu konuşalım. Edmund Spencer’in dediği gibi iyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir. Bizleri takip eden sadece düşüncelerimiz. Etrafımızdakilerle sorunlarınızı değil, çözümlerinizi ve fırsatlarınızı konuşun. Her zaman fırsatları arayın ve Allah’a hep inanın. Sabırlı olun. Bir kapı kapandığında diğer kapının açıldığını unutmayın. Zihniniz yorgun allak bullak ise hayatınızda yorgun allak bullaktır. Her şeyi yaratan zihindir. Yaşamınızda sağlık, mutluluk ve de başarı dileklerimle her şey gönlünüzce olsun. Yüreğinizdeki güzellikler ve de umudunuz hiç tükenmesin inşallah. Allaha emanet olun. Saygılarımla…



27 Nisan 2012 Cuma

KENDİNİ DEĞİŞTİR POZİTİF OL

Yaşamda hep olumsuzluklar yaşadım. Ailemde, çevremde, iş yerimde defalarca da haksızlığa uğradım. Pes etmedim. Etrafımdaki insanlara baktığımda hepsinin ayrı dertleri olduğunu gördüm. Bir araya geldiklerinde dert yarışına girerler biri diğerine derdini anlatır, diğeri seninki bir şey mi benim derdim seninkinden daha büyük, diğeri söze girer ya sizinkisi de bir şey mi benim dertlerim daha çok ne yapacağımı bilemiyorum der. Yarış böyle devam eder. Bu arada unutmadan yazayım aklıma güzel bir söz geldi. Derdimi söyledim derdime iğrendim. Derdini dinledim derdime imrendim. Güzel bir deyim tabiî ki. Sonuçta insanız bir takım zorluklarımız olacak. Yaşıyoruz ve hayat devam ediyor. Şükür etmek, insan olduğumuzu unutmamak gerekir. Adamın biri hep yeni ayakkabılarının olmasını istermiş. Bir gün kalabalık bir caddeden karşıya geçerken pantolonunun paçalarını birinin çektiğini hisseder. Eğilip baktığında ayakları olmayan bir adam görür. Ayakları olmayan adam derki beyefendi ne kadar güzel bir gün, ne kadar güzel bir hava değil mi? Adam şaşırır. Ayakları olmayan birinin günün ve havanın güzelliğinden bahsetmesine evet der harika bir gün. Peki der ayakları olmayan adam, bu güzel gün hatırına beni karşıya geçirir misiniz? Adam tabi diyerek ayakları olmayan adamı kucağına alır. Karşıya geçerken şu sözü sarf eder: İçimden hep yeni ayakkabılarımın olmasını isterdim, taaki ayakları olmayan adamı görünceye kadar. Güzel insanlar her şeyin başı sağlık ve şükürdür. Mutluluk ve de mutsuzluk aynı denizin balıklarıdır. Eğer ki oltanı iyi kullanırsan tutacağın balıklar hep mutluluk balıkları olur. Bunları yazarken aklıma çok güzel bir örnek geldi. Siz güzel insanlarla müsade ederseniz paylaşayım. Bir gün baba ile kız dertleşiyormuş. Kızı hayatında birçok sıkıntı yaşadığını, bunlarla nasıl baş edeceğini, insanları tanımada zorlandığını söyler. Sorunlarını sıralamaya başlar. Babası kızını dinler, dinler ve gel sana bir şey göstereceğim der. Mutfağa geçerler. Baba ünlü bir aşçıdır. Ocağa üç tane eşit büyüklükte kap koyar. Üçünede eşit su koyar ve üçününde altını aynı miktarda yakar. Birine patates, öbürüne bir yumurta, diğerine de çekilmemiş kahve çekirdeği koyar. Her üçünüde tam 20 dakika pişirir. Daha sonra ateşi kapatır. Masaya iki tane tabak ve bir tane boş bardak koyar ve ilk önce haşlanmış patatesi alıp bir tabağa koyar. Daha sonra epey pişen yumurtayı diğer tabağa koyar. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltır. Kızına döner ve sorar: ne görüyorsun? Kızı: patates, yumurta ve kahve. Babası kızına masaya yaklaşmasını söyler. Daha yakından bak kızım der. Eline bir çatal verir kız çatalı patatese batırır yumuşamıs katılığı gitmiştir. Yumurtayı eline alır, masanın kenarına vurur ve içini görür, katılaşmıştır. Kahveden biraz içer. Tadı oldukça da güzeldir. Kız babasına döner ve sorar. Baba bunu niçin bana gösteriyorsun? Babası da: Bak kızım hepsi aynı dakika da pişti fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. Patates ilk başta sertti, güçlüydü ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı. Hafifçe dokunsan çatlardı ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti. Hepsi birbirine benziyordu ama ısıtılınca ne oldu. Bu kahve çekirdekleri ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tat yaydılar ve suyu eşsiz tatta bir kahveye çevirdiler. Kızım sen hangisisin? diye sorar. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Sen patates misin, yumurtamı yoksa kahve misin? (Güzel insanlar siz hangisisiniz?) Patates gibi sert bir kişimisiniz, sorunlar yaşayınca yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz? Sorunlar karşısında güçleniyor ve sertleşiyor musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir,hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Eğer siz bu kahve çekirdeği gibiyseniz çevrenizde ne kadar sorun olursa olsun bunları olumluya çevirebilirsiniz. Çevrenize güzel tatlar, duygular katarsınız. Kendinizi ve çevrenizi daha iyi yapmak için çalışırsınız. Unutmayın! Yaşam ve de insanlar yankı gibidir. Ne duymak istiyorsan, nasıl yaşamak istiyorsan onu söyle, karşıdan da aynısını alacaksın. Güzel insanlar siz hangisi olmak istersiniz?




Bir gün düşündüm bende sevdiklerime, hayata haksızlık ettiğimi fark ettim zaman geçiyordu. Günler, aylar, yıllar hızla ilerliyordu. Böyle devam etmemeliydi. hep olumsuzluklar, hep dert.

Değişmem gerekiyordu. Yaşıyorsam ayakta durmam gerektiğine inandım. Pozitif insanlardan aldığım destekle ve azimle değişmeye karar verdim. Bunu başarı ile hayatıma uyguladım. Şimdi kendimi daha mutlu,huzurlu ve enerji dolu hissediyorum. Artık hayata pozitif gözlerle bakabiliyorum. Hayat hepimizi sınıyor. Sabrımızı test ediyor. Sadece sabredenler, şükür edenler ödüllendiriliyor. İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği, mutsuzluğu yaratan zihindir. İnsan istedikten sonra çaba sarf ettiğinde, inatla üzerine gittiğinde olumsuz özelliklerinden sıyrılabiliyormuş. Ben bunu geç de olsa öğrendim. Unutulmaktansa unutmayı da öğreneceksin. Bana bunu nasıl başardığımı arkadaşlarım soruyorlar. Pozitif olan insanlarla konuşun. Dert anlatan, dert yanan, başkalarının hakkında konuşanlardan uzak durun. Kendini sev, kendine saygı duy. Allah’ını unutma. Şükür et. Olumlu düşündükçe her şeyin Allah’tan geldiğine inanırsak, pozitif enerji yaydığını ve bu enerjinin ikiye katlanarak size döndüğünü göreceksiniz. Adamın biri gençken dünyayı değiştirmek istemiş. Sonra dünyayı değiştiremenin çok zor olduğunu anlamış ve ülkesini değiştirmeye karar vermiş. Ülke halkını da değiştiremeyeceğini fark edince kendi şehrini hedeflemiş. Yine değiştirememiş. Yaşlanınca ‘’Belki ailemi değiştirebilirim’’ diye düşünmüş, tabi ailesini de değiştirememiş ve sonunda diyor ki “değiştirebileceğim tek kişi benmişim” bunu gördüm. Geçte olsa bunu anladım. Oysa ben kendimi değiştirmiş olsaydım. Kendim ailemi,ailem çevremi, çevrem şehrimi, şehrim ülkemi, ülkem dünyayı değiştirebilirdi. Başkalarını değiştirmeye çalışmayın. Siz kendinizi değiştirebilirsiniz. Eflatun’a sormuşlar: İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir? Eflatun: Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ancak sağlıklarını geri almak için de kazandıklarını harcarlar. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Yaşamı bekletemezsiniz. Yaşamda sizi beklemez.



Küçük bir kasabada barajın kapakları patlar büyük bir sel geliyordur. Komşusu hadi gel arabaya atla, kasabada kimse kalmadı diye komşusuna seslenir. Adam sen git Tanrı beni kurtarır der. Sular yükselmeye başlar. Yardıma gelen bir kayığa ve onun ardından gelen tekneye “Tanrı beni kurtarır” diyerek geri çevirir. Yardımlarını kabul etmez. Sular o kadar yükselmiştir ki sonunda evin bacasına çıkar. Kendisini kurtarmaya gelen helikopteri de aynı gerekçeyle uzaklaştırır. Sonra boğularak ölür. Tanrı katına yükselince, Tanrıya intizar eder. “Allah’ım sana güvenmiştim. Niçin benim dualarımı kabul edip beni kurtarmadın? Tanrı kendisine seslenir: “Denedim hem de çok denedim. Önce sana arabasıyla komşunu gönderdim. Sonra bir kayık ardından bir tekne ve son olarak bir helikopter gönderdim ama sen hiç birini kabul etmedin.”

Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın düşünmesini, dolayısıyla gelişmesini durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa bu yol asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.



Ait olmaktan daha fazlasını yapacaksın ( Katılacaksın)

İlgilenmekten daha fazlasını yapacaksın (Yardımcı olacaksın)

Hayal kurmaktan daha fazlasını yapacaksın (Çalışacaksın)

Öğrenmekten daha fazlasını yapacaksın (İlham vereceksin)

Kazanmaktan daha fazlasını yapacaksın (Kazandıracaksın)

Vermekten daha fazlasını yapacaksın (Olgunlaşacaksın)

Arkadaşlıktan daha fazlasını yapacaksın (Dost olacaksın)

Denemekten daha fazlasını yapacaksın (Başaracaksın)



Not: Güzel dostlarımla sohbet ederken bu düşüncelerimin bir kısmını sitemde paylaşmamı istediler. Onları kırmamak için bir şeyler yazmaya, karalamaya çalıştım. Okuduğum kitaplardan aklımda kalanları, kendi düşüncelerimi âcizane bir kısmını yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Saygılarımla…

                                                                                                                             Cengiz KÖNCÜ

9 Şubat 2012 Perşembe

GÜNÜMÜZ FİRAVUNLARI

Bilindiği gibi Firavun Mısır’ın ve mısırda bulunan bütün servetlerin sahibi olduğunu, bunlar üzerinde mutlak hak sahibi bulunduğunu iddia ediyor ve kendi kişiliğinin mısır toplumunun esas ve temeli sayıldığını söylüyordu. Onun kanunlarından başka hiçbir kanun olmazdı ve ondan başkası hak iddiasında bulunamazdı. Musa Aleyhisselamın can düşmanı olan firavun onu ve ona tabi olan İsrailoğullarını helak etmek için bu yüce peygamberin peşine düşmüş ve Hz musa (AS) cenab-ı hakkın sevkiyle Kızıldeniz kenarına kadar gelmiştir. Önlerinde düşman gibi deniz, arkalarında da deniz gibi düşman vardı. İşte bu dehşetli vaziyetteki Hz musa (A.S) asasını denize vurmuş ve ordusunu cenab-ı hakkın emriyle ikiye ayrılan Kızıldeniz’den geçirerek selamete ulaştırmıştır. Firavun ve askerleri, Kızıldeniz’i boydan boya kaplayan bu mucizeyi dehşetle görmüş, ancak kin ve düşmanlıklarını yenemeyerek takibe devam etmişlerdi. Sözde kendileri de ikiye ayrılmış olan denizden geçebileceklerdi. Nitekim deniz önceleri kapanmadı. Fakat Firavunun ordusu, dalgaların duvar gibi çevrelediği yolun ortasına geldiğinde, deniz birleşmeye başladı ve ordu, Firavun dahil tek bir kişi dahi kurtulamadan sulara gömüldü. Firavun tam boğulacağı sırada, inandım Allah’tan başka bir ilah yokmuş, artık ben de Müslümanlardanım dedi. Fakat Cenabı-ı Hak Firavunun imanını kabul etmemiş ve ona Cebrail (A.S) vasıtası ile şöyle hitap buyurmuştur. Ona, şimdi mi iman ediyorsun? Halbuki daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin. dedi.

Kral Nemrud’un da Firavundan kalır bir yanı yoktu. Kuraklık zamanında kendisinden zahire istemeye gelenlere “Rabbiniz kimdir?” diye soruyor, sensin demeyenlere bir şey vermiyordu. Bu yüzden herkesi hakimiyeti altına almıştı. Hz. İbrahim (as) ın insanları elleriyle yaptıkları putlara tapmaktan sakındırıp Cenabı-ı Hakk’a iman etmeleri için davet etmeye başlaması üzerine müthiş öfkelenmişti. Huzuruna çağırdığı Hz. İbrahim’e söyle bakalım senin Rabbin kim? Sen kime itaat ediyorsun? diye sormuştu. Bunun üzerine Hakkın davetçisi Hz. İbrahim (as) şu cevabı vermiştir. “Benim Rabbim o zattır ki, hem hayat verir hem öldürür. Hayatı vermek ve onu geri almak, sadece O’nun kudretine münhasırdır.” Bunun üzerine Nemrud kahkahayla gülerek şöyle demişti; “Bu da iş mi? Ben de hayat verir veya öldürebilirim. Madem Rab olmak bunlara bağlı, o halde Rab benim.”

Bu sözlerin ardından Nemrud iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerinin de hayatını bağışlamıştı. Daha sonra kibirlenerek; işte ben de öldürüp, hayat verdim. Rabbiniz o halde benim demişti. Bunun üzerine Hz. İbrahim (as) şöyle dedi; Benim Rabbim olan Allah, Güneşi şark cihetinden doğduruyor. Sen de batıdan doğdur da görelim. Eğer hakikaten Rab isen, bunda muvaffak olursun. Bu delil karşısında Nemrud hiçbir şey diyememiş, susup kalmıştı. Nemrud, Hz İbrahim (as) le sözle, mantıkla başa çıkamayacağını anlayınca onu ateşe attırmış fakat ateş Allah‘ın izniyle İbrahim Aleyhisselam’i yakmamıştı. Cenab–ı Hakk’ın peygamberini ateşe atacak kadar azgınlaşan Nemrud, ufacık bir sivrisineğin karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşmüştü. Nemrud artık sarayda odadan odaya kaçıyor, sivrisinekten kurtulmak için türlü türlü yollara başvuruyordu. Fakat sinek bir türlü kendisinden ayrılmıyordu. Bütün hizmetkarları, yalakaları, Nemrud’un etrafında pervane olmuşlar, onu sivrisineğe karşı korumaya çalışıyorlardı. Fakat bütün tedbirlere rağmen hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şey oldu. Sivrisinek Nemrud‘un burnundan içeri girdi. Nemrud’un burnundan giren sinek gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönmeye başlamıştı. O andan itibaren Nemrud’da müthiş bir baş ağrısı başladı. Beyninde dolaşan sinek onu müthiş huzursuz ediyordu. Son çare olarak başını tokmaklattırmaya başladı. Vurun vurun diyor, sineğin beynine verdiği ıstıraptan tokmağın acısını duymuyordu. Başına tokmağın her inişinde daha hızlı vurun, daha hızlı diyordu. Başından kanlar akmaya başlamışdı. Fakat o aldırış etmiyor, başına vurdurmaya devam ediyordu. Bir yandan da başını duvarlara vuruyordu. Hiçbir şey kâr etmemişti. Nemrud, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti, sivrisinek ise hala beyninde dönüyordu. Çok geçmeden çırpına çırpına can verdi. Ufacık bir sivrisinek, uluhiyet davası güden Nemrud’un hayatının son bulmasına sebep olmuştu.

Ebu Cehilinde Firavun ve Nemrud dan farkı yoktu. İslamın ilk döneminde peygamber efendimizin en azılı düşmanı ve Kureyş’in ileri gelenlerinden biri.asıl adı Amr b-Hişam el–Muğira olup önceleri Ebü’l–Hakem künyesiyle anılırken, Müslümanlar tarafından Ebu Cehil (cehalet babası) diye adlandırılmıştır. Mekke’deki Kureyş kabilesinin mahzumoğulları boyuna mensup olup Mekkeliler arasında büyük bir itibara sahip idi. Peygamber efendimizle aynı yaşlarda olan Ebu cehil, ilk anlarından itibaren İslam’a hep karşı çıkmıştır. İşkence yapanların en acımasızı idi. Peygamber efendimize ve özellikle güçsüz Müslümanlara var gücüyle düşmanlık gösterip eza ve cefalarda bulunmuştur. İslam’ın ilk iki şehidinden biri olan Ammar b yasir’in annesi Sümeyye, İslam düşmanı Ebu cehil tarafından hunharca öldürülmüştür. Hayatı boyunca İslam‘a karşı tüm faaliyetlerde başı çeken Ebu cehil, Müslümanların açlıktan dolayı ölümle karşı karşıya kaldıkları boykot uygulamasını şiddetle takip etmiştir. Boykotun kaldırılmasına karşı çıkmış; Hz peygamber’in hicretinden kısa bir süre önce Daru’n Nedve’de yapılan müzakerede her sülaleden seçilecek birer temsilcinin oluşturduğu bir fedai gurubu tarafından peygamber efendimizin öldürülmesini teklif etmiştir. Müslümanların, dinleri uğruna ev ve barklarını mal ve mülklerini, yurtlarını terk edip Medine’ye hicret etmelerinden sonra dahi her fırsatta İslam’a karşı düşmanlığını ortaya koyan Ebu cehil, Bedir savaşının çıkmasına da sebep olmuştur. Bedir’e vardığı zaman Hz peygamber’in sulh teklifini reddettiği gibi bizzat kendi ordusundan ileri gelen bazı kimselerin harbi önleme düşüncelerine şiddetle karşı çıkarak onları korkaklıkla itham etmiş ve harbi başlatmıştır. Ancak çarpışmalarda iki Medineli Müslümanın ağır darbelerine uğrayan Ebu cehil, hareketsiz bir şekilde savaş alanına düşmüş, ölmeden az önce de meşhur Sahabi Abdullah b –mes’ud tarafından kafası kesilerek Hz peygamber ‘e götürülmüş, cesedi Bedir’de müsrik ölülerinin atıldığı kuyuya (Kabibu Bedir) atılmıştır. Böylece bu ümmetin Firavun’u, Nemrud ‘u kabul edilen Ebu cehil “Rabbim Allah’tır” diyen insanlara İslam’a ve tevhid ahidesine karşı insaf ve insanlığa sığmayan düşmanlığın bedelini H.624 yılında hayatıyla ödemiştir.

Dünyanın dört bir yanında iktidarı elinde bulunduran aileler bir yolunu bulup kendilerini Allah’a bağlıymış gibi göstermeye çalışmış ve böylece siyasi iktidardan başka manevi bir iktidar da sağlayarak kendilerine tabiatüstü bir boyut vermek istemişlerdir. Bu gibi aile (yöneticiler) himayesindekilere kendini övdürür ve onların yalakalıklarıyla da ilah olduklarını sanırlar. Her ne kadar göklerin rabbinin konumuna sahip olmak gibi bir niyetleri yoksa da. Yeryüzünü Allah’a bırakmak istemezler ve gerçekte siyasi egemenliklerini pekiştirebilmek için bu konumu kullanmaktan çekinmezler. İktidarı elinde bulunduran bu Firavunlar, Nemrudlar, Ebu cehiller kendi halklarına da olmaz eziyeti, işkenceyi de yapmaktan geri kalmazlar. Günümüze baktığımızda bunların dünyada çok örneklerini ve sonlarının nasıl olduğunu görürüz. Firavunların, Nemrudların, Ebu cehillerin günümüzde her geçen gün sayıları artmaktadır. Ancak o kişiler Allah‘a inanmamışlar ve peygamberlerine olmaz eziyeti etmişlerdir. Zayıf insanlara işkence, zulüm ettikleri ortadadadır ve de inkâr etmemişlerdir. Göründükleri gibi olup, oldukları gibi görünmüşlerdir. Ancak şimdiki bazı insanların birçoğuna baktığımızda Allah, din ağızlarından düşmemekte Müslümanlığı lafta kimseye bırakmamakta, olmaz pislikleri yaparak, zayıf ve güçsüz insanları ezerek, hor görerek, iftira atıp dedikodu yaparak bir yerlere gelmişlerdir. Bizleri yöneten ve bizlere amirlik, memurluk, patronluk yapan bazı kişilerin o insanlardan ne farkı var. Onlarda devletin vermiş olduğu imkânlarla kendilerini ilah sanmakta, değişmektedir. Etrafındaki yalaka, yağdanlıkların “sen harikasın, sen muhteşemsin, sen geldin her şey yoluna girdi, her taraf mükemmel oldu” gibi sözlerle karşılarında el pençe divan durmalarıyla kendilerini eşsiz ve oranın hakimi sanırlar. Bu insanlar güçsüz, kendilerine boyun eğmeyen, yanlışlarına doğru demeyen, yalakalık yapmayıp sadece işini yapan, rüşvet yemeyen, dürüst insanlara olmaz eziyet ederler. İftirayla gerekirse işten atarlar. Başka illere sürgüne yollayıp, orada da eziyet görmesi için kendi zihnindeki insanlara baskı yaparak o zavallı insanların orada da huzursuz olmasını sağlarlar. Bunları da, etrafındaki yalakalara “bakın benle uğraşanların, bana karşı gelenlerin halini gördünüz” demeden de geri kalmazlar. Aslında yazılacak çok şeyler var ancak bazen susmak gerekiyormuş. Dürüstlüğün pirim yapmadığını, namussuzluğun pirim yaptığını öğrendim. Bazı insanları bir hırs almış gidiyor. Nereye kadar gidecek. Bir bilseler oysaki bu dünya ya kimler geldi, kimler gitti . Şu üç günlük dünyada ne bu hırs, bu serefsizlik, bu namussuzluk! Niye, neden bu insanlara pirim verilir. Eğer güçlüysen istediğini yapabilirsin. İstediğin kadar namussuz olabilirsin, Sorun yok. Çünkü yalaka çok. Paraya da mevkiye de makama da tapan çok. Eğer namusluysan diklenmeden, dik duruyorsan, her şey de çıkar aramıyorsan ancak zayıfsan senden kötüsü de yok. Eskiden yaşamış, en azından kendini belli etmiş Firavunları, Nemrudları, Ebu cehilleri arar olacağız. Ancak şimdiki Firavunlar, Nemrudlar, Ebu cehiller her geçen gün artmakta ancak tanınmamaktadırlar.

Zordur bataklık içinde temiz kalmak,

yalanın ve ihanetin ortasında dimdik durmak

ama hayatın koşuludur onurlu, temiz vicdanlı kalmak.

Hayat hepimizi sınıyor. Sabrımızı test ediyor. Sadece sabredenler ödüllendiriliyor. İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir. Allah yardımcımız olsun. Gerçek bir Müslüman gibi yaşamak dileklerimle…

12 Ocak 2012 Perşembe

KÖPEKLİĞİ BAŞARAMAYAN KURT

Her tarafın karlarla kaplı olduğu bir gün. Aç olan kurtun biri şehrin dışında kalan bir yerleşim yerine gelir. Amacı kendisine yiyecek bulmak, aç kalmamaktır. Bu sırada bir köpekle karşılaşır. köpeği gören kurt şasırır. Köpeğe derki: köpek kardeş söyler misin sen nasıl böyle tombul, sırtın pek rahatsın. Nasıl besleniyorsun. Bak ben kurt olduğum halde karnım iki büklüm açlıktan ağzım kokuyor. Köpek benim sahiplerim var onlar beni beslerler bana kemik verirler. Kendilerinden artan yemekleride bana verirler. Kurt: o zaman desene senin işin çok zor. Çünkü bazı insanlar çıkarı olmayan birini kolay kolay beslemezler ,yiyecek vermezler. Sen ne yapıyorsun ki onlarda seni böyle besliyorlar. Önüne kemik ve artan yiyecekleri koyuyorlar. Ben sahiplerimi görünce kendimce oyunlar oynarım. Yalakalık yaparım, suratlarını yalarım, kuyruk sallarım. Yabancı birini görürsem avazım çıktığı kadar havlarım. Birilerine saldırmam gerekiyorsa sahibim emrederse hiç düşünmeden saldırırım. Kapısında yaz, kış demeden beklerim. Çünkü ben bir köpeğim. Bir gün ne oldu sana anlatayım kurt kardeş. Allah dostlarından olan zatın biri bizim bahçenin önünden bir akşam üstü geçiyordu, ben hemen havlamaya başladım. Sahibime haber vermek için, biri geçiyor bak boşuna köpek değilim demek için tabi. Allah dostu benim yanıma gelerek ey köpek beni tanımadın mı dedi. Evet tanıdım sizi. Peki o halde neden havlıyorsun. Sahibim bana havlamam için kemik veriyor dedim yani tanısan da havlayacak, görevini yapacaksın. Ben çünkü köpeğim kurt kardeş. Kurt anladım biz konumuza gelelim bende yapabilirmiyim. Tabi yaparsın bir çok insan geçinen bazı insanlar bile yapıyor, bizim işimizi sen mi yapamıyacaksın. İstersen sahibimle konuşurum sende sahibime köpeklik edersin. En azından aç kalmazsın. Yiyecek aramak için çaba sarf etmezsin. Tamam o zaman bende yapabilirim sanırım hadi gidelim der kurt. Sahibin olduğu bahçeye doğru yürümeye başlarlar bu sırada kurt köpeğin boynundaki izleri görür. Köpek kardeş bu izler nedir, kan oturmuş sanki seni rahatsız etmiyor mu yoksa hastamısın. Hayır çok şükür iyiyim. Birşeyim yok. Sadece sahibim beni günün ve gecenin büyük bölümlerinde bana tasma takar, zincirle kazığa bağlar. Kurt köpeğin haline üzülür kusura bakma dostum ben sanırım yapamıyacağım. Fikrimi değiştirdim. Ben aç olabilirim, aç kalabilirim ancak özgür olmayı şişman, karnı tok olmaya tercih ederim. Çünkü ben köpek değilim. Ben kurtum aç gezerim belki ama dağlarda dim dik özgürce yaşarım. En azından kimseye köpeklik yapmam, kendime ölürümde zincir vurdurmam. Hoşça kal zavallı dostum. Günümüzde bir çok insan sandığımız yaratıklarında, köpek olmadıkları halde köpeklik yaptıkları görülmektedir ve bunların her geçen gün sayıları artmaktadır. Nedenleri çok basit kolay lokma bulmak bunun içinde birilerine köpeklik etmek. Acıyorum bu insan geçinen bu zavallı yaratıklara. Yakında gerçek köpekler aç kalacak çünkü dedim ya iki ayaklı yaratıklar o zavallı hayvanların işlerini de ellerinden alacaklar. Belki bu yazıyı okuyan bazı kişiler bana şunu diyecekler. Hani sen eyvallah yapmadın, senin deyiminle köpeklik yapmadın neyin var, nereye geldin, hangi makamdasın diyebilirler. Bilmedikleri benim çok şeyimin olduğu. Şerefim, haysiyetim, onurum var. Başımı uyumak için yastığa koyduğum gecem var. İnsan olan insanların yüzlerine bakacak yüzüm var. Diklenmeden dik duran bir vucudum, bir kişiliğim var. Allahıma binlerce şükürler olsun. Benim bir insanlığım var. İnsan olmayan insanlara duyrulur. Eğer sen köpek olmayı kabul edersen sana zincir vuran, tasma takan çok olur. Yaşamda en zor şey insan olmaktır. Her canlı insan olamaz. Asla demem ayıya dayı, benim gözümde olmaz ayı dayı. İyiyim diyebilmek için kötülerle mücadele etmek gerekir. Kötülerle mücadele eden insan iyi insandır. Zordur bataklık içinde temiz kalmak, yalanın ve ihanetin ortasında dimdik durmak ama hayatın koşuludur onurlu, temiz vicdanlı kalmak. Allah bizleri iki ayaklı köpeklerden korusun. Saygılarımla...

11 Ocak 2012 Çarşamba

UÇMAK İSTİYORSAN DÜŞMEYİ DE BİLECEKSİN

Deprem olur. Dağın tepesindeki kartal yumurtalarından iki tanesi, depremin etkisiyle dağın eteğinde bulunan tavuk çiftliğine gelirler. Bunu gören yaşlı bir tavuk, kendisi yaşından dolayı yumurta doğuramadığı için bunlar benim yumurtam olsun der ve kuluçkaya yatar. Bunu gören diğer tavuklar merak içindedirler. Acaba ne çıkacak, nedir diye her gün gelip giderler. Beklenen gün gelir ve yavrular yumurtadan çıkarlar. Başlarına biriken tavuklar ve anneleri sizler tavuksunuz hoş geldiniz der. Diğerleride hep bir ağızdan hoş geldiniz tavuk kardeşlerimiz der. Siz birer tavuksunuz sakın unutmayın. Şimdi söyleyin bakalım siz nesiniz? Evet biz birer tavuğuz derler. Zamanla büyüyen kartallar kendilerinin tavuklardan farklı olduklarını anlarlar ancak yapacak bişeyleride yoktur. Ne zaman gökyüzüne baksalar, içlerinden bizde uçabilirmiyiz deseler diğer tavuklar hemen gelip, sakın unutmayın siz tavuksunuz derler. Evet biz tavuğuz derler. Günler haftaları, haftalar ayları kovalıyordu fakat değişen vücut yapıları hal ve hareketleri tavuklara benzemiyordu. Bir ara düşündü kartalın biri. Kardeşine biz tavuk değiliz baksana kardeşim, biz farklıyız dedi. Diğer kardeşi annemizde tavuk, çevremizde tavuk ve bizlerde tavuğuz. Bu konuşmaları duyan diğer tavuklar yanlarına gelip sakın ha sizler birer tavuksunuz. Uçmak gibi bir hayaliniz olamaz, tavuk doğdunuz tavuk da öleceksiniz dedi. Kardeşlerden biri hep gökyüzüne bakıyordu. Yukarıda kendilerine benzeyen yüzlerce kuşun uçtuğunu, özgür olduğunu gördü. Bak kardeşim biz uçabiliriz. Baksana yukarıya, bize benzeyen kaç tane kuş var. Onlar nasıl uçuyor? Biz tavuk değiliz farklıyız. Sen istesende istemesende ben uçmak istiyorum. Özgür olmak istiyorum. Önüme yem atılmasını, başımı yere eğip birşey görmemeyi istemiyorum. Kimseye tavukluk yapmayı istemiyorum. Bunu duyan diğer tavuklar etrafa yine toplanırlar alay ederek sen tavuksun ne diyorsun? Sakın hayal kurma. Sen hiç bir zaman uçamazsın dediler. Kartal diğer kardeşine bakar, ben uçacağım kardeşim der. Uçmak istiyorsan düşmeyide bileceksin vede katlanacaksın der. Kanatlarını açar ve uçmaya başlar. Fazla uçamadan yere düşer. Tüm tavuklar gülmeye, alay etmeye başlarlar. Biz sana demişdik sen tavuksun uçamazsın derler.Tavukların alay etmeleri daha da çok uçma isteğini arttırmıştır. Tekrar toparlanan kartal tekrar dener uçmayı. Bu defada tavuk kümesinin çatısına çakılır fazla uçamaz. Etrafındakiler gülerek alay ederler ama kartal kardeşinin sözünü hatırlar. Uçmak istiyorsan düşmeyi de bileceksin her düşdüğün de tekrar kalkıp hedefe gideceksin der. Tüm cesaretini toplar ve uçmaya başlar. Harika bir şey, artık gökyüzünde uçabiliyordu, özgürdü. Yaşamın ne kadar güzel olduğunu, denizlerin varlığını, ormanların varlığını, dağın zirvelerini keşfeden kartal günler sonra tavuk çiftliğine kardeşinin yanına gelir. Diğer tavuklar etrafını sararlar. biz senin yapacağını biliyorduk. Sen harikasın, muhteşemsin, cesursun. Oysa ki kıskançlıktan çatlayacaklar. Kartal kardeşine döner. Kardeşim sen bu ahmakları boş ver. Bunlar yağcılığa fırsat bulduklarında bir tavuk misali karşında çoğalırlar. Biz tavuk değiliz hadi benimle beraber gel. Kardeşi hayır ben gelemem ben bir tavuğum. Yukarıda, dışarıda bilmediğim hayat var. Korkuyorum, mutsuzluğun içindede olsa mutluyum. Sen uç. Özgür ol ama bana karışma. Beni bırak. Kartal kardeşini dinlemez pençeleriyle kardeşini kavrar ve yukarı doğru uçmaya başlar. Kardeşinin kalbi yerinden çıkacak sanki. Korkuyordu. Yalvarıyordu. Ne olur indir beni yerime. Ya düşersem ya ölürsem yada bir yerim sakat kalırsa. Kartal hiç aldırış etmez. Daha yükseklere çıkar. Kardeşi ise gözlerini kapatmış korku içinde titriyordu. Devamlı ben tavuğum, ben tavuğum ne olur bırak beni diyordu. Kartal kardeşini pençelerinden bıraktı. İşte bıraktım seni. Kardeşi imdat imdat diye çığlıklar atar. Yardım et kardeşim ne olursun. Kartal hiç aldırış etmez. Kartalsın, kartal gibi yaşamak istiyorsan uçacaksın. Kardeşi ama ben uçamam ne olursun yardım et der. Bu arada yere yaklaşıyordu. Tam yere çakılacağı anda sanki ilahi bir adalet onun uçmasını sağladı. Kanatlarını çırpıyordu, uçuyordu. hayretler içinde uçuyorum uçuyorum diye bağırmaya başlar. Özgür olmak, uçmak ne güzelmiş. Dağın zirvesine gelip iki kardeş konarlar. Bir birlerine sarılıp biz kartalız, tavuk değiliz. Bırak o tavuklar tavuk olarak yaşasın. Güzel insanlar eğer ki sizlerde uçmak istiyorsanız, düşmeyi göze alacaksınız. Her düştüğünüz de dersler çıkarıp tekrar uçmak için kendinizi hazırlıyacaksınız. Çevre ne derse desin siz sadece kendiniz olun. Başkalarına özenip başkaları gibi olmayın. Sadece kendiniz olun yeter. Geçmişim eksilerle dolu olabilir. Bu demek değil ki geleceğimizde eksilerle dolu olacak. Artılara geçmek bizim elimizde.Başrısızlık başarının temelidir.Edison bile on bin deneyden sonra ampülü bulmuştur. Hayat hepimizi sınıyor. Sabrımızı test ediyor. Sadece sabredenler ödüllendiriliyor. İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir.

10 Ocak 2012 Salı

DALKAVUKLUK

Eski kadrolu dalkavukların olduğu herkeş tarafından bilinir.Bunlar efendilerinin sıkıntılı anlarında her dediğini tasdik etmekle birlikte,yeri gelince sözünü dudaktan esirgemeyen ;bazen de neşeli hikayeler ve nüktelerle onları eğlendirip rahatlatarak devlet nizamına katkıda bulunan ,soytarı tipli insanlardır.Dalkavukluk deyip geçmeyiniz.Bu öyle her babayiğidin harcı değildir ve her birileri imtihanla işe alınırlar.Bir gün yüksek rütbeli zatlardan birisi kendisine dalkavuk alcak ve tellal tutuphaber etmiş .Belirtilen gün ve de saat de kapıda yüzlerce dalkavuk toplanmış.Sırayla tekere teker içeriye alınmışlar imtihan için efendi soruyor sen dalkavukmusun .Evet efendim hemde bir numara dalkavuk vede yalakayım bir çok yerlerde çalışdım sorabilirsiniz.Efendi tamam siz çıkın sıradaki gelsin der.Sıradaki gelir ona da sorar siz dalkavukmusunuz evet der adam hemde en iyisinden anlatır o da çalışdığı yerleri teker teker .Efendi ona da çıkmasını söyler ve her gelen dalkavuk ne kadar iyi olduğunu anlatır sora biri gelir soru aynı sen dalkavukmusun .Evet efendi hazretleri ben dalkavuğum.Ama siz efendimiz hiç dalkavuğa benzemiyorsunuz Efendi Hakkı-ı aliniz var efendim ben pek öyle dalkavuğa benzemem,Dalkavuk fakat sanki biraz da dalkavuğa benziyorsunuz. Efendi evet sanırım haklsınız biraz benzerim efendim.Efendi hemen dışarıya haber salar ben dalkavuğumu buldum diğerleri gidebilir .Binlerce esef ki eskiden bir büyüğün bir dalkavuğu olurken şimdi her büyüğün yada her idarecinin diyelim yüzlerce dalkavuk diyemiyorum ne dicemi ne yazacağımı da inanın bilemiyorum yalakamı desem namusuzmu desem onuda siz deyin herşeyide ben demiyeyim yine başım belaya girer evet yüzlerce var.Bu kişiler kendisi gibileriyle çok iyi anlaşırlar her nedense.eğer sistemlerine uymayan doğruları söyleyen olursa rüşvet yemeyen hırsızlık yapmayan dedikodu bilmeyen insanları hemen etraflarından uzaklaştırlar ,bu tip insanlar bu yaptıklarıyla bir çok üst göreve gelirler her nedense zaten de neden yalakalık yaparlar neden arkadaşını satıp iftira atarlar neden amirin her dediğine yanlışlarına doğru derler amirim sen harikasın sen muhteşemsin derler,tabiki bir yerlere gelmek için şimdi bu insanları görünce tanıyınca nerede o yalakalar diyorum neyse aklıma bişey geldi onuda sizle paylaşyım müsade ederseniz.İsa peygamber bir gün arkasına bakarak kaçıyormuş adamın biri görür.İsa nereye kaçıyorsun arkana bakarak kimden kaçıyorsun der.İsa peygamber duymaz adamda koşarak peşinden gideraz ileride kolundan yakalar.İsa hayrola ne oldu kimden kaçıyorsun der.İsa ahmaklardan kaçıyorum,Adam şasırır ya senki isa peygambersin Gözleri görmeyenlerin gözlerini açtıran ,kulakları duymayanın kulaklarını aitıran,toprakda cansız yatan kuşa hayat verensin.Evet ellerimi açtım Allahıma yalvardım bu dediklerin oldu ancak ne yaptımsa ahmaklrın kalbine giremedim ne anlattıysam anlatamadım sadece kendi bildiklerini tekrarlayıp durdular kayayı yontursun ncak bunların kalbini değiştiremezsin onun için bende ahmaklardan kaçıyorum.Müsade ederseniz bunu yazarken aklıma buna benzer bir ahmak geldi onuda siz güzel insanlarla paylaşmak istedim.Yiğidin biri ormanda gezerken bir çığlık duyar,oraya doğru koşarak gittiğinde bir ejdarha bir ayı yavrusunu tam parçalaycakken bizim yiğit yetişir ve ejdarhayı kılıcıyla öldürür.Ayı buna pek memnun olur hayatını kurtarmışdı bu yiğit ve o günden sonra yiğidin peşini bırakmaz yiğit nereye kendisi orada anlıcanız bir köpek gibi sadık olur.Bir gün yiğit hastalanır.Ve ayı dostu başında beklemektedir yiğidi arkadaşları ziyarete gelirler bkarlarki evde bir ayı var arkadaşları yiğide bu nedir derler yiğit de başından geçenleri anlatır o günden sora dost olduklarını söyler.Arkdaşı derki güzel kardeşim ahmaktan dost olmaz gönder bunu gitsin.Yiğit olurmu ya o benim dostum ,arkadaşım hayatını kurtardım ben onun der,arkadaşları sen bilirsin derler ve oradan ayrılırlar yiğit de uykuya dalar o sırada bir sinek yiğidin başına konar ayı önce eliyle bir kovalar sinek tekrar gelir yiğidin yüzüne konar sağına soluna bakar koca bir kaya parçasını görür ve aldığı gibi yiğidin başına atar yiğidin beyni dağılır orada tabiki hayatını kaybeder .güzel insanlar siz siz olun ahmaklarla dostluk etmeyin,ahmaklar iki çeşittir bir bilmeden zarar veren iki menfatleri olunca zarar verenler.Dalkavuklar kendilerinden olmayan vasıfları bildikleri halde birbirlerine iltifat etmekten ve edilmesinden çok keyif alırlar.Dalkavuklar yüreksiz olurlar sıkışınca kim olursa olsun hemen satarlar.Yaptıkları doğru olmadığı halde suçu birbirlerine atmaktanda geri kalmazlar.Bunlara ne kadar hakaret edersen et yinede banamısın demezler.Hatta birde gülecek kadar zavallı olan bu Yalaka,Dalkavuklar ne varki günümüzede pirim yapıyorlar.Yaşamda en zor şey insan olmaktır.Her canlı insan olamaz Allah bizleri Dalkavuklardan,Yalakalardan,Ahmaklardan korusun ,iyi insanlarla karşılastırsın insallah.Aminnn.

30 Ocak 2011 Pazar

ANNEMDEN ÇOK SEVDİM

Ne başı ucumda sabahladın,
Ne bana süt verip emzirdin,
Ne de benim için saçlarını ağarttın
Ben yine de seni annemden çok sevdim

Yaşama sebebim,hasretim oldun
Dört mevsim de açan solmaz gülüm oldun
Sevgilerin en güzelini sende buldum
Ben yine de seni annemden çok sevdim

Annem beni terk edip gitmedi
Hiç bir zaman acı söz demedi
Senin gibi alay edip gülmedi
Ben yine de seni annemden çok sevdim

Ağlıyorum şimdi eskisinden beter
Sen benden gittiğin günden beri
Kimseler anlayıp dinlemedi beni
Ben yine de seni annemden çok sevdim

Dört mevsim de artık açmıyor güllerim
Solmuş elimdeki resmin artık gülmüyor
Sen beni terk edip gittin gideli
Ben yine de seni annemden çok sevdim

Biliyordum böyle olacağını en başdan
Dönmeyeceksin,gelmeyeceksin biliyorum
Sakladım seni umulmadık yerde
Ben yine de seni annemden çok sevdim.

4 Eylül 2010 Cumartesi

SEN VARYA SEN

Sımsıkı tutsan ellerimi
bırakmasan hiç
hep benle olsan
canım,aşkım desen
yaşama sebebim,
alnıma yazılan kaderim olsan
hep benle olsan
seni varya seni
arıyor bu gözler seni
özlüyor bu yürek seni
sevmek buysa seviyor seni,
istiyor her dakika,
her saniye seni
seni sevmek
sevgilerin en güzeli
hani demişdin ya
sen var ya sen diye
özlüyorum o sözlerini
karanlıkdı senden önce
yaşamım
sen geleli,
simdi gecelerim bile aydınlık
senin ışıgın
her yerde aydınlatıyor beni
benim canım aşkım,
benim tek sevdiğim
aramaksa seni arıyorum,
özlemkse seni özlüyorum,
sevmekse seni çok seviyorum
yaşama sebebim,
alnıma yazılan güzel kadın
sen var ya sen
sen benim herşeyimsin
gözlerimi gözlerine verdim,
bakabildinmi,anlayabildinmi
yaşamda sevgi,aşk var anladınmı
sen var ya sen
benim ulaşılmazımsın
seni bekliyor bu yürek
seni özlüyor bu yürek
sevmek,aşk buysa eğer,
seviyorum aşığım.
sen var ya sen

3 Eylül 2010 Cuma

HADİ ÇIKDA GEL

Dün akşam
gözlerim seni aradı
görmeyince seni,
resimlerine baktım
Alışmışlığım var sana
birtanem
ben sensiz yokum
var olamam
merak ettim nedense seni
her gelene sordum ismini
isminden çıkaramayanlara,
gösterdim resmini
görenler söyle bir baktı
bu güzel kadın kim dediler
dedim benim sevdiğim
aşkım canım dedim
hani demişdin ya
aklıma geldi
görmeyince beni
yüreğine bak demişdin ya
baktım güzel kadın
yüreğimin en derin yerindesin
kilitlemişsin kendini
anahtarını da yanına almışssın
çıkarmak istedim seni
koklamak,öpücükler
kondurmak için
çıkaramadım yüreğimden seni
hani derdin ya
aşk içinde yanan benim,
ben aşk yaralısıyım
şimdi bende
aşk içinde yanıyorum
seninleyim sensizliği yaşıyorum
bir gelseydin bana
artardı neşem,
biterdi dertlerim
senden başka kimseyi,
görmezdi gözlerim
aramazdı yanımda olsaydın
görmeyen gözlerim
aşk yaralısı benim,
aşk içinde yanan benim
çoğaldı aşkım içimde
bir dağ gibi
hadi çık gel ne olursun
erit içimdeki aşkı

30 Ağustos 2010 Pazartesi

BUGÜN KAYBETTİN BENİ

Bu nasıl bir yaşam
Büyüt yetiştir,
Ağzınla yemek yedir,
Hasta olsun başında bekle
Uykusuz gecelerde
Sırtında taşı
Onun için göz yaşı dök
Gece gündüz çalış,
Yeme yedir giyme giydir
Yalansız,dürüstlüğü öğret,
Haram bir lokma yedirme
Okuması için çırpın
Yazıklar olsun
Yüzündeki şeytan maskeni çıkardın
Kime çektiğin anlaşıldı
Bir gün anlayacaksın
Baba hasretini tatacaksın
Kim haklı,kim haksız Bileceksin
Söylediğin her söze
Püşman olacaksın
Baba yüreği bu
Yinede beddua edemiyorum
Senin için gözyaşıma yazık
Sırtımda taşıdığım,
Yaşama sebebim dediğim,
Her dakika,her saniye düşündüğüm,
Ağaran saçlarıma,
O geçen günlerime yazık
Hepside boşmuş
Şerefsizlere,adilere değişip,
Gittin ya
Olmayacak sözleri söyledin ya
Ne diyeyim sana güzel kızım
Yinede canın sağ olsun
Sen beni dün değil,
Bugün kaybettin.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

BEN ENGELLİYİM

Acıma bana
Ben engelliyim
Kusurlu deeğilim,
Beynimden değil,
Vücuttan özürlüyüm
Her insan engelli adayıdır
Sakın bunu unutma,
Yanlış yol tutma
Bana acıma
Beni hor görme
Sakın dilenci sanma
Her işi bende yaparım
Yeterki imkan tanıyın
Engelleri ortadan kaldırın
Ben engelliyim,
Kusurlu değilim,
Beynimden değil,
Vucuttan özürlüyüm.
Yarın ne olacağını biliyormusun,
Benim kadar yaşamı seviyormusun.
Bende sever aşık olurum
Bende oyunlar oynar,
Dans ederim
Bende bir insanım
Benim de onurum,
Benimde gururum var,
Benim de bir kalbim var
Yaşama arzum,isteğim var
İmkan tanındığında
Neler yapacağımı görün
Acıma bana
Ben dilenci değilim
Ben engelliyim,
Kusurlu değilim
Beynimden değil,
Vucuttan özürlüyüm
Hor görmeyin beni
Sadece sizlerden,yaşayabileceğim,
Engelsiz bir şehir istiyorum.

Engelli arkadaşlarımıza sahip çıkalım

15 Ağustos 2010 Pazar

İSTANBULU ÖZLÜYORUM

Hayalmiydi senle yaşananlar
Neredesin yoksun şimdi
Boğazda bira içmeler,
Sultanahmet de köfte yemeler
Eminönünde soğanlı balık yemeler
Gülhanede sarmaş dolaş
El ele tutuşup gezmeler
Yorulunca oturup birer siğara içmeler
Gözlerime bakıp da
Seni seviyorum demeler
Resimler,gezmeler
Eyüp sultan da dua etmeler
Hepside hayalmiydi
Ne oldu bize
Biz neden ayrıldık
Oysaki birbirimizi çok da sevmişdik
Hayalmiydi bütün bu yaşananlar
Neredesin şimdi kimlerlesin
Bir haber etmeden kayboldun
Senin sevmelerin bumuydu
Hani sevgiye açtın,susamışdın
Ne oldu o yeminlerine
Sen benim hep aklımdasın
İstanbulu özlüyorum ,
Seni özlüyorum
Çünkü orada sen varsın
Çünkü orada mazilerimiz var
Benim kaderim,bana yazılansın
Sen benim başımın tacısın
Dön ne olur
Bırakma bu seni seveni
Senin için öleni
İstanbulu senin için seveni
Verdiğin yeminleri unuttun
Kaç bahar,kaç kış geçti
Bütün yıllarım sensiz geçti
Bir çok geceleri zor geçtim
Uzadı yollarım bitmek bilmedi
Tükenmiyor ümidim nedense
Hep gelecekmişsin gibi bekliyorum
İstanbulu senin için seviyorum
İstanbulu senin için özlüyorum
Hadi dön bana ne olur

BABAMIZI BİZ ÖLDÜRDÜK

Anne öldürdük babamızı
Arkamızda dağ gibiydi oysa
Bir dediğimizi iki etmezdi
Bizler için canını verirdi
Hele kızım deyince
Gözleri ıslanırdı
Ben hasta olduğumda
Bana hep babam bakmışdı
Benim için saçları ağarmışdı
Anne babamızı biz öldürdük
Hep okumamızı isterdi
Bizimle gurur duyardı
Hayırlı evlat olun derdi
Hayatı bize anlatırdı
Dertleri kendi alırdı
Sevinçleri bize verirdi
Biz ne yaptık ona anne
Bizde babamızı öldürdük
El alemin sözüne uyduk
Babamıza değil onlara inandık
Yapmayın dediklerini yaptık
Oysaki o bizler için neler yaptı
Bir gün eli boşmu geldi,
Kapımıza borçlumu geldi
İçki içip bizlerimi dövdü
Kumar oynayıp hacizmi getirdi
Gece ,gündüz demez çalışırdı
Bir dediğimizi iki etmezdi
Hiç bir sorununu bize belli etmezdi
Hep içine atardı
İçin için ağlardı bizleri düşünürdü
Anne biz babamızı öldürdük
Ablam okuyamadı,ben okuyamadım
Çevrene vede sana inandık
Babamızı hep hor gördük
Oysaki benim babam özelmiş
Onurlu,duygusal,sevilenmiş
Sadece kahpelere karşı gelmiş
Haksıza haksızsın demiş
Haklıların yanında yer almış
Geç de olsa anladım
Babamızı biz öldürdük anne
Annenin,bacının sözüne uydun
Bizleride sana uydurdun
Hep babamızı kötü anlattınız
Beynimizi yıkadınız
Ne istediniz babamdan
Benide ayırdınız
Oysaki baba hasreti nede zormuş
Babamızı biz öldürdük anne
Suyunu ısıttınız babamın
Şimdi mutlumusunuz
Benide sonunda ayırdınız
Beş para etmezlere değişdiniz
Ablamın düğününe bile göndermediniz
Baba hasretini içime koydunuz
Babamızı biz öldürdük anne

25 Temmuz 2010 Pazar

ÖYLEKİ ÇARESİZİM

Yalnızlığım bir dağ gibi
Dertlerim büyüdü bir çığ gibi
Derinliğim bir okyanus gibi
Şimdi öyleki çaresizim.

Sevdiklerim yok yanımda
Bir bir nedense kaçtılar benden
Hep mutlu olmayı,mutlu etmeyi istedim
Şimdi öyleki çaresizim.

Kimbilir kaç yaz,kaç kış geçti
Bildiğim benliğimi yitirdim
Saçlarıma ağlar düşdü onu gördüm
Şimdi öyleki çaresizim.

Yalnızım kimse bilmiyor
Görenler hep mutlu sanıyor
Gözyaşlarımı sevinç sanıyor
Şimdi öyleki çaresizim.

Oysaki ne acılar çektim
Kaderime hep boyun eğdim
Tek dileğim sevmek, sevilmekti
Şimdi öyleki çaresizim.

Çoğalıyor dertlerim eksilmiyor
Dağ gibiyim ama yorgunum
Okyanusum ama hiç bir canlı besliyemiyorum
Şimdi öyleki çaresizim.

Azaldı umutlarım,kalmadı düşlerim
Yalnızım karanlıklar gibi
Sevdiklerim yok yanımda
Şimdi öyleki çaresizim.

23 Haziran 2010 Çarşamba

MEHMETÇİKLERİM

Vatan için canlarından geçer mehmetçiklerim
Gümbür gümbür vurur düşmanları
İman gücüyle çarpışır
Şanlıdır benim Mehmetçiklerim.

Allah Allah diyen korkusuz yürekler
Düşmanını mertçe bekler
Mazluma dost,zalimlere top tüfek
Sanmayın ki bu ülke bölünecek.

Milyonlarca şehit versek de
Vatana uzanan eller kırılacak
Mehmetçiğime,polisime kim karşı koyacak
Şanlıdır benim Mehmetçiğim.

Cephelerde söylenir marşımız
Nice destanlar yazmışız
Vatan bütündür böldürmeyiz
Savulun it soyları Mehmetçiklerim geliyor.

Ay yıldızdır benim bayrağım
Göklerde dalgalanır mı dalgalanır
Vatan sevgisi bu hiç bir şeye benzemez
Savulun it soyları Mehmetçiklerim geliyor.

BİZ KARDEŞİZ

Biz Türküz,Müslümanız,
Osmanlı torunlarıyız.
Tarihlere sorun isterseniz,
Nasıl dünyaya hükmetmişiz.
Ne ermeni,Ne Pkk.nede Yunan,
Getiremez kimse bizi oyuna.
Karşımıza çıkınca düşman,
Alevisi,sünnisi,kürdü omuz omuza,
Cepheden,cepheye koşarız.
Allah,Allah der,korkusuz yürekler,
Bir karış toprağı vermeyiz.
Gerekirse uğrunda seve seve ölürüz.
Çünkü biz Türküz,Müslümanız.
Ezan sesleri dinmeyecek,
Alevisi,sünnisi,kürdü kardeş kalacak.
Ne ermeni ne Yunan nede pkk,
Getiremiyecektir bizi oyuna.
Asırlardır beraber yaşadık,
Beraber yaşayacağız.

VİCDAN YOK MU

Kızlarımızı kötü yola düşüren pezevenkler,
Gençlere uyuşturucu veren inekler,
Sevgiden saygıdan haberiniz yok mu,
Sizler de hiç vicdan yok mu?

Bebeklere kurşun sıkan köpekler,
Aklınca bu devleti yıkmayı bekler,
Herkes inansın ki o köpekler,
Suya yazı yazar; bir şey yapamaz.

Dostluğu bilmeyen bütün insanlar,
Çıkarından başka ne anlar,
Yükseliş yolunda at koşturanlar,
Ezer giderler hiç vicdan yok mu?

Kimisi ayırır sevenleri,
Kayırır çevreyi kirletenleri,
Ormanları,yakıp kül edenleri,
Koruyan eşşekler de hiç vicdan yok mu?

Komşusu aç iken kendisi tok gezen,
Çok para kazanıp kudurup azan.
Bir gün geri teper kurduğun düzen.
Vaz geç haksızlıktan hiç vicdan yok mu?

24 Mayıs 2010 Pazartesi

BEN KAYBETMEDİM

Beni terkedenler kaybetti
Ben kaybetmedim.
Ben yenilmedim
Benle oynayanlar yenildi
Beni basamak yapanlar,
En ufacık bir söze alınanlar,
Yaşananları unutup,
Kapıyı sert vurup çıkanlar,
Sevginin ne olduğunu bilmeyenler,
Kendisini bulunmaz sananlar,
Değer verdikce şımaranlar,
Dostluğu bilmeyenler,
Her sözünde sevdiğini yitirenler
Ben kaybetmedim
Beni kıranlar,terkedenler kaybetti
Yeter bu kadar kapris
Açık söyleyebilirdin,kırıcı olmadan
Bir başkası var biliyorum
Her geçen gün beni unutuyordun
Beni kendinden uzaklaştırmak istiyordun
Sende haklısın çünkü istenmiyorum
Dilerim istediğin aşkı bulursun
Bulamazsan sakın dönme geri
Çünkü hayatımdan sildim seni
Döner bakarsam,birdaha namertim
Yazıklar olsun senle yaşadıklarıma
Anlamak istemedin nedense beni
Oysaki bir bilsen,
Seni ne çok sevmişdim
Kendime seni eş seçmişdim
Şunu bilki
Ben kaybetmedim
Beni terkedenler kaybetti
Ben yenilmedim
Benle oynayanlar yenildi
Kazanan benim
Çünkü geçde olsa seni tanıdım.

18 Mayıs 2010 Salı

BU AŞKI YAKARIM

Ben bu aşkı yakarım
Külünü alır,
Etrafa saçalarım
Üzerinde dans eder,
Oyunlar oynarım
Aşkı bana soranlara
Ayağımın altında derim
Sahde aşıklar,sahte sevgililer,
Sevgiyi,aşkı bilmeyenler için
Ben bu aşkı yakarım.
Aşığım,seviyorum diyenler için
İhanet edip gidenler için
Sevgiden,aşktan habersiz yaşayanlar için
Aşka inancı kalmayanlar için
Timsah gözyaşları dökenler için
Bir yudum sevgiyi çok görenler için
Ben bu aşkı yakarım.
Külünü alıp,
Aşk bahçesine gömerim
Üzerine bir fatiha okurum
Yeşermesin diye
Toprak üstüne toprak atarım
Bir damla gözyaşımı akıtmam
Ben bu aşkı yakarım.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

SENDE HAYALSİN

Hep aradım seni
Gelene gidene sordum nedense seni
Kalbimde bir yara açıp gittin
Bir daha nedense gözükmedin
Alışmışlığım var sana
Bunu anlatamam sana
Bir peri gibi göründün bana
Kayboldun aradım seni yıllarca
Senle bulduğumu sandım aşkı
Düşlerimi senle kurmuşdum
Bulduğum yerde kaybettim seni
Şimdi ağlar gözlerim
Seni bekler bu yaralı yüreğim
Gelirsin diye şiirler yazdım
Her dakika ismini sayıkladım
Her önüme gelene seni sordum
Deli divane oldum
Seni bulduğum yerde kaybettim
İçimde şimdi kanayan yaram var
İyleştirecek derman sende var
Ne olur bir kez olsun gel
Ağlayan gözlerim gülsün
Hayallerim gerçek olsun
Kader banada bir kezde olsa gülsün
Melek yüzlüm,tatlı dillim ne olur
Hep aradım seni
Gelmeyince anladımki
Sende hayalsin,sende yoksun

10 Nisan 2010 Cumartesi

DİYEMİYORUM

Aşkımın tuzağındayım çıkamıyorum
Bana bir el uzat tut beni ne olur
Nasıl bir sevda diyemiyorum
Gönlüm sevdi bir güzeli
Kimselere diyemiyorum
Yangın benim içimde söndüremiyorum
Sevdiğim benden habersiz bilmiyor
Yaşamayı seviyorsam onun için
Ben aşkıma diyemiyorum
Gündüzlerim karanlık göremiyorum
Ben çok sevdim diyemiyorum
Aşkımın tuzağındayım çıkamıyorum
Seni getirecek bir ışık arıyorum
Ne güneşde,ne ayda,ne de yıldızda göremiyorum
Yazık bu aşka solup gidiyor
Gönlüm sevdi bir güzeli
Kimselere diyemiyorum.

PARAM PARÇA

Param parça oldu hislerim
Ruhsuz kör divane gibiyim
Bataklıklar sanki benim yerim
Hep acı çektim
Seviyorum diyemedim
Belki deseydim gelecekti bana
Uzun yolları kısa yapacaktı
Benimle olup,benle kalacaktı
Bataklıktan beni çıkaracaktı
Gözyaşlarımı silecekti
Bende seni seviyorum diyecekti
Belki de benden bekledi
Benim söylememi istedi
O da seviyordu diyemedi
Yine yanlışı ben yaptım
Sevdim dedim,aşığım dedim
Buldum onu dedim
Bulduğum yerde kaybettim
Param parça oldu hislerim
Acı çekmeye devam ediyorum
Nedense unutamıyorum seviyorum
Hep benim söylememi istedi
İşde söylüyorum geçde olsa sana
Seni seviyorum hemde ölesiye

HEPSİDE BANA KÜS

Güneş bana doğmuyor
Yıldızlar bana sönük bakıyor
Güllerim eskisi gibi açmıyor
Hepside bana küs

Yağmurlar eskisi gibi yağmıyor
Kar tane tane serpelemiyor
Sevenler eskisi gibi sevmiyor
Hepside bana küs

Günler eskisi gibi geçmiyor
Sazlar eskisi gibi çalmıyor
Okuyanlar eskisi gibi okumuyor
Hepside bana küs

Kuşlar haber getirmiyor,ötmüyor
Aşıklar sazlarını çalmıyor
Şiir yazanlar artık yazmıyor
Hepside bana küs

Senden sonra başladı hepsi
Bana inat edercesine
Seni bırakıp gurbetten geldim diye
Hepside bana küs

BİLEN VARMI

Kayıp bir aşkı arıyorum
Gören varmı
Vefasız birini sevdim
Bilen varmı
Gurbet de olanı getiren varmı
Benim gözyaşlarımı silen varmı
Ben aşkımı anlattım
Bilen varmı
Haberi olan seven varmı
Sevmek nedir bilen varmı
Beni bulup getiren varmı
Aşkı bana anlatan varmı
Kayıp bir aşkı arıyorum
Bilen varmı

6 Nisan 2010 Salı

GİTTİ SEVDİKLERİM

Bir sabun köpüğü gibi ellerimde
Bir bir gitti sevdiklerim
Terk edildim isyanlardayım
Ben bu yükü taşıyamıyorum
Parçalanmış,kabuk bağlamış derim
Yorulmuş beynim,bedenim
Hayallerde bile bulamaz oldum
Sevdiklerimi
Gecelerim uykusuz,zindanım oldu
Umutlarım yok artık,tükendim
Şimdi yapayalnızım,unutuldum
Bir sabun köpüğü gibi ellerimde
Bir bir gitti sevdiklerim
Uykusuzluğa hasretim gecelerde
Kazandıklarımı kaybediyorum nedense
Nedendir bilinmez,bilemedim
Çok kısa bir ömrüm kaldı
Hastalansam bekleyenim yok,
Ölsem ağlayanım yok
Mezarıma gelecek sevdiğim yok
Bir sabun köpüğü gibi ellerimde
Bir bir kayboldu sevdiklerim.

2 Nisan 2010 Cuma

SEVDİĞİMİ GETİRİN

Ben ölmüşüm sevdiğimi getirin
Yaşamını boşa geçirmiş deyin
Gözü açık gitti diye ona söyleyin
Hep seni andı,seni istedi deyin
Herşey yalanmış sevmek,sevilmek
Hayaller ,düşler hepsi yalan
Yaşamak hayal,sevmek hayal
Koca ömrü sensiz geçirmek
İnan hepsi hayal
Uğruna gençliğimi verdim
Ona ben yaşama sebebim dedim
O aşkı değil,parayı tercih etti
İşde şimdi gidiyorum ben
Ben ölmüşüm sevdiğimi getirin
Ona onu ne kadar sevdiğimi söyleyin
Ondan başkasını sevmedim
Başkasının olmadım
Bu yazdığım son vasiyetim
Bana sevdiğimi getirin
Ona onu ne kadar sevdiğimi söyleyin
Onun için canıma kıydığımı söyleyin
Bana çicekler değil,
Bana sevdiğimi getirin
Ne olur ona
Ne kadar sevdiğimi söyleyin
Mezarımı sulamaya gelmesin
Yağmurlar sulasın mezarımı
Ağıtlar yakmasın
Seviyorum demesin sakın bana
Geç kaldığını söyleyin
Mezar taşıma
Sevdi,sevilmedi yazın
Beni bana bırakın
Ne olur sevdiğimi getirin bana

SENSİN

Benim hasretim sensin
Yaşamama sebebim sensin
Sensin benim güneşim
Sensin benim yaşamım
Sensin benim yıldızım
Sensin benim yağmurum,karım
Bin kere gelsem dünyaya
Yinede sensin,seni seviyorum
Her ne kadar kızsan da bana
Benim sevdiğim farket etmez bana
Benim sevdiğim sensin
Yaşama sebebim,sevdiğim sensin
Sen benim gönlümde açan güneşim
Bahçlerimde açan solmaz gülümsün
Sen benim sevdiğim tek KADINSIN
Yazamam seni .anlatamam seni
Seni kalbime yazdım,sen benimsin
Sen benim kaderimsin,
Sen benim yazdığım son ŞİİRİMSİN