Translate

9 Ağustos 2012 Perşembe

KENDİME SARILMAYI ÖĞRENDİM


Birlikte olduğun,en çok sevdiğin kişiler seni öyle ya da böyle terk edip gitmiş olabilir. Maddi vede manevi birçok darbe yemiş olabilirsin. Birçok olumsuzluklar da yaşamış olabilirsin.Ancak hayat devam ediyor.Hayatına devam etmelisin.Bir şeyi kaybettiğin zaman elbet kendini kötü hissedeceksin ancak hayatın devam ettiğini unutma.Kendine acımayı bırakmalısın.Yaşamda güzel ve iyi olanlarında olduğunu unutmayıp, bunlara inanarak olumsuzluklardan kurtulmalı, önüne bakmalısın.Yaşamın küçük bir olumsuzluğunu görüp tamamı hakkında olumsuz diyemezsin.

Yaşam bir kapıyı kapattığında ileride sana daha büyük bir kapı açacağını unutma. Umutlarından, inancından sakın vazgeçme. Üzüntülerinin yarınlarını,umutlarını asla yok etmesine izin verme.Etrafındaki asalaklara aldırmadan; Hayattan keyif alıp mutlu olmasını öğrenmelisin.Bunun için sihirli bir değneğin size dokunmasına gerek yok. Hayatta olmanız, nefes alıyor olmanız, mutlu olmaya karar vermiş olmanız ve ahmaklara kulaklarınızı kapamış olmanız yeterli. Özgüveni düşük olanlar her zaman kötüyü görüp kötüye yoğunlaşır.Özgüveni yüksek olanlar hayattan zevk almayı, mutlu olmayı,mutlu etmeyi, her ne olursa olsun iyi görmeyi, pozitif olmayı düşünür ve yaşamında uygularlar.Sizlerde pozitif olun.Hiç bir olumsuz düşünceyi zihninizde barındırmayın.Geçmişinize üzülüp gelecek için kaygılanmayın,gününüzü yaşayın.Allah’a inanıp sabırlı olun. Gün oldu bende kaybettiklerime üzüldüm.Gün oldu iyi ki kaybetmişim diye sevindim.Bazen ne yapacağımı şaşırdım.Bilmeden,tanımadan düşmanlarıma inanıp düşmanlarıma sarıldım.Çektiğim,yaşadığım sıkıntılar bana bir ders verdi, kendime sarılmayı öğretti. Ellerinle beslediğin, giymeyip giydirdiğin,yemeyip yedirdiğin, hasta olduğunda günlerce başında beklediğin, yaşama sebebim dediğin, üzerine titrediğin, sırtında taşıdığın, bütün fedakârlıkları yaptığın sevdiklerin sana iftiralar atarak çok ucuza satabiliyormuş.Seni terk edebiliyormuş.Bunu geç de olsa öğrendim.Bunların bana getirisi bazı yanlışlarımı görmem oldu.Dostlarımın kim olduğunu, dost görünenlerin kim olduğunu anladım.Bazen için için ağladım. Ağlarken bile çevreme gülebildim.Fırtınalar koptu içimde.Bir cehennem gibi yandı yüreğim.Bir yanardağ oldum ama lav püskürmedim.Gereksiz insanlara yada benim insan bildiklerime verdiğim gereksiz ilgiyi,sevgiyi fark ettim. İnsanların değişemeyeceğini, asılları neyse gün olup kendilerine döneceklerini ve bana değer vermeyenler için kılımı kıpırdatmamam gerektiğini düşündüm.Unutulmaktansa unutmayı geç de olsa öğrendim.Belki kısa zamanda düşünüldüğündeüzülen,yalnız kalan benim ama bu süreci yaşamımızda uzun vadede düşünürsek kimsenin yanına kalmayacağını, her insanın yaptıklarının cezasını çekeceğine inanırsak mutlulukların eninde sonunda sabırla acı çekenlerin yanında olduğunu göreceğiz inşallah. Şükürler olsun yepyeni hayatımda beni üzenleri silip geçmişi unutarak yeni bir sayfa açtım.En önemlisi de sabrı öğrendim.Hatalarımla,doğrularımla beni kabul eden onca insanın varlığının yanında, üç beş tane şerefsizin lafı bile olmayacağını öğrendim Artık onlar için üzülmemeyi,benimde böyle imtihan edildiğimi öğrendim. Birçok peygamberlerin başına neler gelmiştir; Kiminin kolu kesildi, kiminin kafası, kiminin gövdesine kurt düştü,işkencelere maruz kaldılar.Allah’ın insanlara gönderdiği son elçisi Hazret-i Muhammed Mustafa (sav) peygamber efendimizin dişi kırıldı,yüzüne tükürüldü hakaret edildi. Hâşâ biz kimiz ki! Dünyadaki bütün insanlar imtihandadır ancak sabredenler mükâfatını alır.Allah bizleri sabreden kullarından eylesin inşallah.

Bronnie Ware’nin dediği gibi hiç kimse hayatı boyunca bir başkasının gözleriyle görüp bir başkasının kalbiyle hissedemeyeceği için kimse ne çektiğini de bilemez.

18 Haziran 2012 Pazartesi

HERŞEYİ YARATAN ZİHİNDİR

Kartallar kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardan birisidir. 70 yıla yakın yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmaları için 40 yaşlarına geldiklerinde çok zor bir karar vermek zorundadırlar. Pençeleri sertleşir, esnekliğini kaybeder. Bundan dolayı da beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz hale gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Kartalın uçması, beslenmesi zorlaşır. Kartalın bu nedenle iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş sürecini seçerse yaklaşık 150 gün kadar sürecektir. Kartal bir dağın tepesine gider ve bir kayada, uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasını yapar. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şeklide kayaya vurmaya başlar. Sonunda gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. Yaklaşık 5 ay sonra kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam sağlamış olan kartal, yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.


Bizlerde kendi yaşamımızda bir yeniden doğuş süreci neden yapmayalım. Başarabilmemiz için tek yapacağımız bizleri üzen mutsuz eden anılarımızdan kurtulmak.

Büyük üstat Necip Fazıl KISAKÜREK bir gün yolda giderken eski arkadaşlarıyla karşılaşır. Arkadaşları hadi Necip biz içmeye (Alkol almaya) gidiyoruz, gel beraber gidelim derler. Büyük üstat kendilerine sizlere afiyet olsun, ben bıraktım içmiyorum, siz gidin der. Eski arkadaşları ısrarla hadi ya biz senin geçmişini de biliyoruz hadi gidelim derler. Büyük üstat derki ben geçmişimi ve geçmişimdeki yaşadığım ne kadar olumsuzluklar varsa toplayıp çöpe attım. Çöpleri karıştıranlar kedilerdir, köpeklerdir der. Güzel insanlar her zaman geçmişimizi düşünüp geçmişle yaşarsak hep olumsuzluklar yaşarız. Neden kendimizi değiştirmiyoruz. Zaman hızla ilerliyor. Hep olumsuzluklar yaşamış olabiliriz. Sıkıntılar, aldatmalar, ihanet, hastalık, ölüm vs gibi. Ancak hayatın devam ettiğini unutmamak gerekir. Yaşamda tek gerçek olan insanın kendisidir. Var olduğun sürece, güçlüysen, ayaktaysan varsın. Kendini bıraktığında etrafındaki leş kargalarının çoğaldığını, seni parçalamak için fırsat kolladıklarını görürsün. Etrafında ki bu leş kargalarına fırsat verme. Hayata pozitif bak. Kendini değiştir. Sen mutlu olduğunda seni sevenlerinde mutlu olacağını, enerji dolu, huzurlu olacağını unutma. Seni sevenleri ve de sevdiklerine haksızlık etmemek için karar verip değişeceksin. Nasıl der gibisiniz. Her insanın derdi kendine büyüktür. Dünyadaki bütün insanların mutlaka kendilerine göre dertleri vardır. Her zaman haline şükür edeceksin. Allah’a inanacaksın. Hayrın ve de şerrin Allah’tan geldiğine inanırsak, bizlerden yüksekte olanlara değil de bizim yerimizde olmak isteyen insanlara baktığımızda sorunlarımızla baş edebiliriz. Eğer ki bir gözün görüyorsa iki gözü olana bakmayacaksın. hiç görmeyen, âmâ olanları gör. Haline şükür edersin. Sadece yapacağımız; şükür etmek , çaba sarf ettiğimizde, inanarak inatla üzerine gittiğimizde olumsuzluklardan sıyrılabiliriz. Olumlu düşündükçe pozitif enerji yaydığınızı göreceksiniz. Yaşam ve de insanlar yankı gibidir. Ne istersen sana onu verir. Her şeyi yaratan zihindir. Bir gün adamın biri köylüye sorar. İneğin kaç kilo süt veriyor ? der. Köylü ineğim hiç süt vermez. Sütü ondan sizin almanız gerekir der. Yaşamda öyledir güzel insanlar… Yaşam size bir şey vermez sizin almanız gerekiyor. Neye inanırsak, neyi hayal edersek o olur. Donmuş gıda üretimi yapan bir firmada oda büyüklüğünde soğutucu varmış. İçerideki sıcaklık seviyesi genellikle eksi on beş derece civarında olurmuş. Akşam vardiyası gece yarısı on ikide sona erermiş. On ikiye beş kala bütün işçiler hazırlanmaya gitmişler. Bir işçi hariç. Bu işçi soğutucudaki işini bitirdikten sonra soğutucudan çıkacağı anda kapı üzerine kapanmış. Kapı ancak dışarıdan açılmaktaymış. Bağırıp kapıya vurmaya başlamış. Saatlerce kimseye sesini duyuramamış, titremeye başlamış. Fabrikaya ilk işçiler sabah altıda geliyorlarmış. Adamın daha fazla dayanacak gücü kalmamış. Cebindeki kalemi çıkartıp düşüncelerini yazmış. Sabah vardiyasındaki işçiler gelip soğutucuya girdiklerinde cesetle karşılaşmışlar. Yanındaki notta donarak ölmek üzere olduğu yazıyormuş. Şaşırtıcı olan, soğutucunun bozuk olması nedeniyle son 36 saattir çalışmıyor olmasıymış. Termometre içerdeki sıcaklığı on sekiz derece olarak gösteriyormuş. Gerçekte neler olduğunu anlamak için cesedi otopsiye yollamışlar. Doktorlar verilere göre adamın fiziksel olarak donduğunu söylemişler. Yani sıcaklığın eksi on beş derecede olmasıyla on sekiz derece olup, bizim eksi on beş derece olduğuna inanmamızın üzerimizde oluşturacağı etki arasında hiçbir fark yoktur. Bu nedenle her şeyi yaratan zihindir. Çevrenize bakıp da olumsuz olanları almayın, duymayın. Sakin ve geniş düşünün. Bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef çok yüksek, yalın, dik bir dağın tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa ve gazeteciler de bu yarışı izlemek için oraya toplanmışlar ve yarış başlamış. Seyirciler aralarında, hiç birinin bunu başaramayacağını dağın tepesine çıkamayacağını konuşuyorlarmış. Seyirciler başlamışlar bağırmaya. Geri dönün, düşersiniz. Bir yerinizi kıracaksınız, başaramazsınız. Kurbağalar sesin geldiği tarafa döndüklerinde, dizlerinin titrediğini başaramayacaklarını düşünerek teker teker düşmeye başlarlar. Oradaki seyirciler, bak biz demiştik. Başaramazsınız. Neyse ki Allah’tan yol yakınken düştünüz. Ya çok ileride düşseydiniz ne olurdu. Düşen kurbağalarda evet sanırım ölürdük ya da sakat kalırdık derler. Eğer ki güzel insanlar uçmak istiyorsan düşmeyi de bileceksiniz. Ancak içlerinde biri inatla ilerliyor seyirciler (ahmaklar) ona da geri dön düşeceksin, başaramazsın, bir yerini kıracaksın der dururlar. Aldırış etmeyen kurbağa zorluklara, engellere, çevrenin baskısına rağmen yarışı tamamlar. Dağın zirvesine tek başına çıkar, başarmıştır. Etrafta alkış sesleri, bravo biz biliyorduk senin başaracağını (sahtekârlar fırsat bulunca ot misali karşında çoğalırlar) demeye başlarlar. Bu arada nasıl başardığını merak ederler. Gazeteciler ve seyirciler yanına gelip yarışı kazanan kurbağaya sorarlar: nasıl başardınız? Bu kadar önünüzde engeller, olumsuzluklar varken. Arkadaşlarınız tek tek düşerken hiç korkmadınız mı düşmekten, başarısız olmaktan derler. Ancak kurbağa onları duymuyordu onun içinde cevap veremiyordu. Çünkü dağın zirvesine çıkan başarılı olan kurbağa sağırmış. Sizlerde güzel insanlar olumsuz düşünen korkak, kıskanç, ahmak insanları duymayın. Her başarılı insanın karşısında mutlaka başarısız yaratıklar vardır. Geçen gün başımdan geçen kısa bir olayı siz güzel insanlarla müsaade ederseniz paylaşayım. Çok sevdiğim arkadaşım Kamil Yılmaz’la öğle yemeği için kampus dışına çıkmaya karar verdik. Gerçi saat 13.00 olmuştu. Mesaimizin başlamasına yarım saat kalmıştı. En azından yemeğimizi paket yaptırıp alıp gelmeyi düşündük. Kampus içinde giderken bir kız çocuğu (öğrenci) gördük. Elinde kocaman, içi dolu iki valiz vardı. Belliki okul tatil olmuş memleketine gidiyordu. O kadar yorulmuş ki adım atacak takati kalmamıştı. Bunu fark ettim. Her zamanki gibi bir insan olarak, yanına yaklaşarak, kızım sanırım çok yoruldunuz. Gidecek yolunuz da bir hayli var. Köprü çalışması olduğu içinde yollar kapalı. Otobüs durağına tek başınıza gitmeniz çok zor. Size yardım edeyim mi? deyince kız gözleriyle sanki mahcup ve utangaç bir şekilde, dudakları titreyerek lütfen dedi. Valizi alıp yürümeye başladık. Bu sırada karşımızda iş arkadaşlarımla karşılaştık. Beni kızla beraber gördüklerinde gülerek kafalarını sallayıp selam verip geçtiler. Anlamıştım yanlış düşünceye kapıldıklarını. Benim için onların ne düşündüğü hiç de önemli değildi. Benim düşüncem önemliydi. Neyse uzatmayayım çocuğu otobüse kadar götürdüm. İnanın ter içinde kaldım. Havalarda çok sıcaktı. Olsun hiç de önemli değildi benim için. Çocuk bana dönüp Allah razı olsun abi demişti. Bundan güzel bir şey olabilir miydi? Her insana bu söz nasip olabilir mi? Çok şükür ben bu sözleri çok duydum. Allah’ıma şükürler olsun. Allah’ımda bana bu sözleri daim ettirsin inşallah. İş yerine döndüğümde tabi geç kalmıştım saat 14.00 ü geçiyordu. Yolda karşılaştığım arkadaşı gördüm. Yanına gittim gözlerine baktım. O da bana manalı, sanki ben biliyorum dermiş gibi baktı. O konuşmadan ben dedim. Yine yanlış anladınız, yanlış yorumladınız değil mi dedim. Yo mo dediler ama gözlerinden okunuyordu. Onu bildiğim için açıklama gereği duymadım ve de şöyle bir soru sordum. Siz olsaydınız o çocuğa kıza yardım eder miydiniz? dedim. Hayır, ben şahsen etmezdim. Neden dedim. Sonuçta bir tanımadığımız bayan. Çevrede görenler yanlış anlayabilir dediler. Evet dedim tıpkı sizin anladığınız gibi dedim. Açıklama yapmadan yanlarından ayrıldım. Onların düşüncesi beni ilgilendirmiyor ne düşünürlerse düşünsünler. Önemli olan benim düşüncemdir. Ben kendimi biliyorum. Allah’ıma şükürler olsun. Ahmaklar, kendilerine güvenleri olmayan, çevrem ne der diyenler, lafa geldiklerinde Müslümanlıktan yana vaaz verenler, her insanı da kendileri gibi gören ahmaklar düşünsün.

İnanmak bir şeyin nasıl olduğu konusunda emin olmaktır. Tamamen kendi bakış açımıza göre oluşur. Özgüven sizin kendinize olan bakış açınızdır. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü hiç önemli değildir. Önemli olan sizin kendi hakkınızdaki duygu ve düşüncelerinizdir.

Başarılarla dolu bir hayatla, sıradan bir hayatı ayıran, aradaki farkı yaratan, inançlardır. Bizi başarıya da başarısızlığa da iten başımıza gelenler değil, inançlarımızdır.
Bir süre için alışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın
Ve hicbir zaman geri dönmeyin.

Gelin hep beraber bir karar verelim. Sabah uyandığımızda ellerimizi açıp çok şükür Allah’ım bugünde uyandım, sağlığım yerinde, sağlıklıyım deyip duamızı edelim. Olumsuzlukları beynimizden silip atalım. Nasıl ki bilgisayarımıza virüs girdiğinde format atıyorsak kendimize de bazen format atıp değişelim. Durumunuz ne kadar kötü olsa da her zaman olumlu düşünelim. Olumlu konuşalım. Edmund Spencer’in dediği gibi iyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir. Bizleri takip eden sadece düşüncelerimiz. Etrafımızdakilerle sorunlarınızı değil, çözümlerinizi ve fırsatlarınızı konuşun. Her zaman fırsatları arayın ve Allah’a hep inanın. Sabırlı olun. Bir kapı kapandığında diğer kapının açıldığını unutmayın. Zihniniz yorgun allak bullak ise hayatınızda yorgun allak bullaktır. Her şeyi yaratan zihindir. Yaşamınızda sağlık, mutluluk ve de başarı dileklerimle her şey gönlünüzce olsun. Yüreğinizdeki güzellikler ve de umudunuz hiç tükenmesin inşallah. Allaha emanet olun. Saygılarımla…



27 Nisan 2012 Cuma

KENDİNİ DEĞİŞTİR POZİTİF OL

Yaşamda hep olumsuzluklar yaşadım. Ailemde, çevremde, iş yerimde defalarca da haksızlığa uğradım. Pes etmedim. Etrafımdaki insanlara baktığımda hepsinin ayrı dertleri olduğunu gördüm. Bir araya geldiklerinde dert yarışına girerler biri diğerine derdini anlatır, diğeri seninki bir şey mi benim derdim seninkinden daha büyük, diğeri söze girer ya sizinkisi de bir şey mi benim dertlerim daha çok ne yapacağımı bilemiyorum der. Yarış böyle devam eder. Bu arada unutmadan yazayım aklıma güzel bir söz geldi. Derdimi söyledim derdime iğrendim. Derdini dinledim derdime imrendim. Güzel bir deyim tabiî ki. Sonuçta insanız bir takım zorluklarımız olacak. Yaşıyoruz ve hayat devam ediyor. Şükür etmek, insan olduğumuzu unutmamak gerekir. Adamın biri hep yeni ayakkabılarının olmasını istermiş. Bir gün kalabalık bir caddeden karşıya geçerken pantolonunun paçalarını birinin çektiğini hisseder. Eğilip baktığında ayakları olmayan bir adam görür. Ayakları olmayan adam derki beyefendi ne kadar güzel bir gün, ne kadar güzel bir hava değil mi? Adam şaşırır. Ayakları olmayan birinin günün ve havanın güzelliğinden bahsetmesine evet der harika bir gün. Peki der ayakları olmayan adam, bu güzel gün hatırına beni karşıya geçirir misiniz? Adam tabi diyerek ayakları olmayan adamı kucağına alır. Karşıya geçerken şu sözü sarf eder: İçimden hep yeni ayakkabılarımın olmasını isterdim, taaki ayakları olmayan adamı görünceye kadar. Güzel insanlar her şeyin başı sağlık ve şükürdür. Mutluluk ve de mutsuzluk aynı denizin balıklarıdır. Eğer ki oltanı iyi kullanırsan tutacağın balıklar hep mutluluk balıkları olur. Bunları yazarken aklıma çok güzel bir örnek geldi. Siz güzel insanlarla müsade ederseniz paylaşayım. Bir gün baba ile kız dertleşiyormuş. Kızı hayatında birçok sıkıntı yaşadığını, bunlarla nasıl baş edeceğini, insanları tanımada zorlandığını söyler. Sorunlarını sıralamaya başlar. Babası kızını dinler, dinler ve gel sana bir şey göstereceğim der. Mutfağa geçerler. Baba ünlü bir aşçıdır. Ocağa üç tane eşit büyüklükte kap koyar. Üçünede eşit su koyar ve üçününde altını aynı miktarda yakar. Birine patates, öbürüne bir yumurta, diğerine de çekilmemiş kahve çekirdeği koyar. Her üçünüde tam 20 dakika pişirir. Daha sonra ateşi kapatır. Masaya iki tane tabak ve bir tane boş bardak koyar ve ilk önce haşlanmış patatesi alıp bir tabağa koyar. Daha sonra epey pişen yumurtayı diğer tabağa koyar. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltır. Kızına döner ve sorar: ne görüyorsun? Kızı: patates, yumurta ve kahve. Babası kızına masaya yaklaşmasını söyler. Daha yakından bak kızım der. Eline bir çatal verir kız çatalı patatese batırır yumuşamıs katılığı gitmiştir. Yumurtayı eline alır, masanın kenarına vurur ve içini görür, katılaşmıştır. Kahveden biraz içer. Tadı oldukça da güzeldir. Kız babasına döner ve sorar. Baba bunu niçin bana gösteriyorsun? Babası da: Bak kızım hepsi aynı dakika da pişti fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. Patates ilk başta sertti, güçlüydü ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı. Hafifçe dokunsan çatlardı ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti. Hepsi birbirine benziyordu ama ısıtılınca ne oldu. Bu kahve çekirdekleri ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tat yaydılar ve suyu eşsiz tatta bir kahveye çevirdiler. Kızım sen hangisisin? diye sorar. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Sen patates misin, yumurtamı yoksa kahve misin? (Güzel insanlar siz hangisisiniz?) Patates gibi sert bir kişimisiniz, sorunlar yaşayınca yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz? Sorunlar karşısında güçleniyor ve sertleşiyor musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir,hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Eğer siz bu kahve çekirdeği gibiyseniz çevrenizde ne kadar sorun olursa olsun bunları olumluya çevirebilirsiniz. Çevrenize güzel tatlar, duygular katarsınız. Kendinizi ve çevrenizi daha iyi yapmak için çalışırsınız. Unutmayın! Yaşam ve de insanlar yankı gibidir. Ne duymak istiyorsan, nasıl yaşamak istiyorsan onu söyle, karşıdan da aynısını alacaksın. Güzel insanlar siz hangisi olmak istersiniz?




Bir gün düşündüm bende sevdiklerime, hayata haksızlık ettiğimi fark ettim zaman geçiyordu. Günler, aylar, yıllar hızla ilerliyordu. Böyle devam etmemeliydi. hep olumsuzluklar, hep dert.

Değişmem gerekiyordu. Yaşıyorsam ayakta durmam gerektiğine inandım. Pozitif insanlardan aldığım destekle ve azimle değişmeye karar verdim. Bunu başarı ile hayatıma uyguladım. Şimdi kendimi daha mutlu,huzurlu ve enerji dolu hissediyorum. Artık hayata pozitif gözlerle bakabiliyorum. Hayat hepimizi sınıyor. Sabrımızı test ediyor. Sadece sabredenler, şükür edenler ödüllendiriliyor. İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği, mutsuzluğu yaratan zihindir. İnsan istedikten sonra çaba sarf ettiğinde, inatla üzerine gittiğinde olumsuz özelliklerinden sıyrılabiliyormuş. Ben bunu geç de olsa öğrendim. Unutulmaktansa unutmayı da öğreneceksin. Bana bunu nasıl başardığımı arkadaşlarım soruyorlar. Pozitif olan insanlarla konuşun. Dert anlatan, dert yanan, başkalarının hakkında konuşanlardan uzak durun. Kendini sev, kendine saygı duy. Allah’ını unutma. Şükür et. Olumlu düşündükçe her şeyin Allah’tan geldiğine inanırsak, pozitif enerji yaydığını ve bu enerjinin ikiye katlanarak size döndüğünü göreceksiniz. Adamın biri gençken dünyayı değiştirmek istemiş. Sonra dünyayı değiştiremenin çok zor olduğunu anlamış ve ülkesini değiştirmeye karar vermiş. Ülke halkını da değiştiremeyeceğini fark edince kendi şehrini hedeflemiş. Yine değiştirememiş. Yaşlanınca ‘’Belki ailemi değiştirebilirim’’ diye düşünmüş, tabi ailesini de değiştirememiş ve sonunda diyor ki “değiştirebileceğim tek kişi benmişim” bunu gördüm. Geçte olsa bunu anladım. Oysa ben kendimi değiştirmiş olsaydım. Kendim ailemi,ailem çevremi, çevrem şehrimi, şehrim ülkemi, ülkem dünyayı değiştirebilirdi. Başkalarını değiştirmeye çalışmayın. Siz kendinizi değiştirebilirsiniz. Eflatun’a sormuşlar: İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir? Eflatun: Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ancak sağlıklarını geri almak için de kazandıklarını harcarlar. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Yaşamı bekletemezsiniz. Yaşamda sizi beklemez.



Küçük bir kasabada barajın kapakları patlar büyük bir sel geliyordur. Komşusu hadi gel arabaya atla, kasabada kimse kalmadı diye komşusuna seslenir. Adam sen git Tanrı beni kurtarır der. Sular yükselmeye başlar. Yardıma gelen bir kayığa ve onun ardından gelen tekneye “Tanrı beni kurtarır” diyerek geri çevirir. Yardımlarını kabul etmez. Sular o kadar yükselmiştir ki sonunda evin bacasına çıkar. Kendisini kurtarmaya gelen helikopteri de aynı gerekçeyle uzaklaştırır. Sonra boğularak ölür. Tanrı katına yükselince, Tanrıya intizar eder. “Allah’ım sana güvenmiştim. Niçin benim dualarımı kabul edip beni kurtarmadın? Tanrı kendisine seslenir: “Denedim hem de çok denedim. Önce sana arabasıyla komşunu gönderdim. Sonra bir kayık ardından bir tekne ve son olarak bir helikopter gönderdim ama sen hiç birini kabul etmedin.”

Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın düşünmesini, dolayısıyla gelişmesini durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa bu yol asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.



Ait olmaktan daha fazlasını yapacaksın ( Katılacaksın)

İlgilenmekten daha fazlasını yapacaksın (Yardımcı olacaksın)

Hayal kurmaktan daha fazlasını yapacaksın (Çalışacaksın)

Öğrenmekten daha fazlasını yapacaksın (İlham vereceksin)

Kazanmaktan daha fazlasını yapacaksın (Kazandıracaksın)

Vermekten daha fazlasını yapacaksın (Olgunlaşacaksın)

Arkadaşlıktan daha fazlasını yapacaksın (Dost olacaksın)

Denemekten daha fazlasını yapacaksın (Başaracaksın)



Not: Güzel dostlarımla sohbet ederken bu düşüncelerimin bir kısmını sitemde paylaşmamı istediler. Onları kırmamak için bir şeyler yazmaya, karalamaya çalıştım. Okuduğum kitaplardan aklımda kalanları, kendi düşüncelerimi âcizane bir kısmını yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Saygılarımla…

                                                                                                                             Cengiz KÖNCÜ

9 Şubat 2012 Perşembe

GÜNÜMÜZ FİRAVUNLARI

Bilindiği gibi Firavun Mısır’ın ve mısırda bulunan bütün servetlerin sahibi olduğunu, bunlar üzerinde mutlak hak sahibi bulunduğunu iddia ediyor ve kendi kişiliğinin mısır toplumunun esas ve temeli sayıldığını söylüyordu. Onun kanunlarından başka hiçbir kanun olmazdı ve ondan başkası hak iddiasında bulunamazdı. Musa Aleyhisselamın can düşmanı olan firavun onu ve ona tabi olan İsrailoğullarını helak etmek için bu yüce peygamberin peşine düşmüş ve Hz musa (AS) cenab-ı hakkın sevkiyle Kızıldeniz kenarına kadar gelmiştir. Önlerinde düşman gibi deniz, arkalarında da deniz gibi düşman vardı. İşte bu dehşetli vaziyetteki Hz musa (A.S) asasını denize vurmuş ve ordusunu cenab-ı hakkın emriyle ikiye ayrılan Kızıldeniz’den geçirerek selamete ulaştırmıştır. Firavun ve askerleri, Kızıldeniz’i boydan boya kaplayan bu mucizeyi dehşetle görmüş, ancak kin ve düşmanlıklarını yenemeyerek takibe devam etmişlerdi. Sözde kendileri de ikiye ayrılmış olan denizden geçebileceklerdi. Nitekim deniz önceleri kapanmadı. Fakat Firavunun ordusu, dalgaların duvar gibi çevrelediği yolun ortasına geldiğinde, deniz birleşmeye başladı ve ordu, Firavun dahil tek bir kişi dahi kurtulamadan sulara gömüldü. Firavun tam boğulacağı sırada, inandım Allah’tan başka bir ilah yokmuş, artık ben de Müslümanlardanım dedi. Fakat Cenabı-ı Hak Firavunun imanını kabul etmemiş ve ona Cebrail (A.S) vasıtası ile şöyle hitap buyurmuştur. Ona, şimdi mi iman ediyorsun? Halbuki daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin. dedi.

Kral Nemrud’un da Firavundan kalır bir yanı yoktu. Kuraklık zamanında kendisinden zahire istemeye gelenlere “Rabbiniz kimdir?” diye soruyor, sensin demeyenlere bir şey vermiyordu. Bu yüzden herkesi hakimiyeti altına almıştı. Hz. İbrahim (as) ın insanları elleriyle yaptıkları putlara tapmaktan sakındırıp Cenabı-ı Hakk’a iman etmeleri için davet etmeye başlaması üzerine müthiş öfkelenmişti. Huzuruna çağırdığı Hz. İbrahim’e söyle bakalım senin Rabbin kim? Sen kime itaat ediyorsun? diye sormuştu. Bunun üzerine Hakkın davetçisi Hz. İbrahim (as) şu cevabı vermiştir. “Benim Rabbim o zattır ki, hem hayat verir hem öldürür. Hayatı vermek ve onu geri almak, sadece O’nun kudretine münhasırdır.” Bunun üzerine Nemrud kahkahayla gülerek şöyle demişti; “Bu da iş mi? Ben de hayat verir veya öldürebilirim. Madem Rab olmak bunlara bağlı, o halde Rab benim.”

Bu sözlerin ardından Nemrud iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerinin de hayatını bağışlamıştı. Daha sonra kibirlenerek; işte ben de öldürüp, hayat verdim. Rabbiniz o halde benim demişti. Bunun üzerine Hz. İbrahim (as) şöyle dedi; Benim Rabbim olan Allah, Güneşi şark cihetinden doğduruyor. Sen de batıdan doğdur da görelim. Eğer hakikaten Rab isen, bunda muvaffak olursun. Bu delil karşısında Nemrud hiçbir şey diyememiş, susup kalmıştı. Nemrud, Hz İbrahim (as) le sözle, mantıkla başa çıkamayacağını anlayınca onu ateşe attırmış fakat ateş Allah‘ın izniyle İbrahim Aleyhisselam’i yakmamıştı. Cenab–ı Hakk’ın peygamberini ateşe atacak kadar azgınlaşan Nemrud, ufacık bir sivrisineğin karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşmüştü. Nemrud artık sarayda odadan odaya kaçıyor, sivrisinekten kurtulmak için türlü türlü yollara başvuruyordu. Fakat sinek bir türlü kendisinden ayrılmıyordu. Bütün hizmetkarları, yalakaları, Nemrud’un etrafında pervane olmuşlar, onu sivrisineğe karşı korumaya çalışıyorlardı. Fakat bütün tedbirlere rağmen hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şey oldu. Sivrisinek Nemrud‘un burnundan içeri girdi. Nemrud’un burnundan giren sinek gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönmeye başlamıştı. O andan itibaren Nemrud’da müthiş bir baş ağrısı başladı. Beyninde dolaşan sinek onu müthiş huzursuz ediyordu. Son çare olarak başını tokmaklattırmaya başladı. Vurun vurun diyor, sineğin beynine verdiği ıstıraptan tokmağın acısını duymuyordu. Başına tokmağın her inişinde daha hızlı vurun, daha hızlı diyordu. Başından kanlar akmaya başlamışdı. Fakat o aldırış etmiyor, başına vurdurmaya devam ediyordu. Bir yandan da başını duvarlara vuruyordu. Hiçbir şey kâr etmemişti. Nemrud, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti, sivrisinek ise hala beyninde dönüyordu. Çok geçmeden çırpına çırpına can verdi. Ufacık bir sivrisinek, uluhiyet davası güden Nemrud’un hayatının son bulmasına sebep olmuştu.

Ebu Cehilinde Firavun ve Nemrud dan farkı yoktu. İslamın ilk döneminde peygamber efendimizin en azılı düşmanı ve Kureyş’in ileri gelenlerinden biri.asıl adı Amr b-Hişam el–Muğira olup önceleri Ebü’l–Hakem künyesiyle anılırken, Müslümanlar tarafından Ebu Cehil (cehalet babası) diye adlandırılmıştır. Mekke’deki Kureyş kabilesinin mahzumoğulları boyuna mensup olup Mekkeliler arasında büyük bir itibara sahip idi. Peygamber efendimizle aynı yaşlarda olan Ebu cehil, ilk anlarından itibaren İslam’a hep karşı çıkmıştır. İşkence yapanların en acımasızı idi. Peygamber efendimize ve özellikle güçsüz Müslümanlara var gücüyle düşmanlık gösterip eza ve cefalarda bulunmuştur. İslam’ın ilk iki şehidinden biri olan Ammar b yasir’in annesi Sümeyye, İslam düşmanı Ebu cehil tarafından hunharca öldürülmüştür. Hayatı boyunca İslam‘a karşı tüm faaliyetlerde başı çeken Ebu cehil, Müslümanların açlıktan dolayı ölümle karşı karşıya kaldıkları boykot uygulamasını şiddetle takip etmiştir. Boykotun kaldırılmasına karşı çıkmış; Hz peygamber’in hicretinden kısa bir süre önce Daru’n Nedve’de yapılan müzakerede her sülaleden seçilecek birer temsilcinin oluşturduğu bir fedai gurubu tarafından peygamber efendimizin öldürülmesini teklif etmiştir. Müslümanların, dinleri uğruna ev ve barklarını mal ve mülklerini, yurtlarını terk edip Medine’ye hicret etmelerinden sonra dahi her fırsatta İslam’a karşı düşmanlığını ortaya koyan Ebu cehil, Bedir savaşının çıkmasına da sebep olmuştur. Bedir’e vardığı zaman Hz peygamber’in sulh teklifini reddettiği gibi bizzat kendi ordusundan ileri gelen bazı kimselerin harbi önleme düşüncelerine şiddetle karşı çıkarak onları korkaklıkla itham etmiş ve harbi başlatmıştır. Ancak çarpışmalarda iki Medineli Müslümanın ağır darbelerine uğrayan Ebu cehil, hareketsiz bir şekilde savaş alanına düşmüş, ölmeden az önce de meşhur Sahabi Abdullah b –mes’ud tarafından kafası kesilerek Hz peygamber ‘e götürülmüş, cesedi Bedir’de müsrik ölülerinin atıldığı kuyuya (Kabibu Bedir) atılmıştır. Böylece bu ümmetin Firavun’u, Nemrud ‘u kabul edilen Ebu cehil “Rabbim Allah’tır” diyen insanlara İslam’a ve tevhid ahidesine karşı insaf ve insanlığa sığmayan düşmanlığın bedelini H.624 yılında hayatıyla ödemiştir.

Dünyanın dört bir yanında iktidarı elinde bulunduran aileler bir yolunu bulup kendilerini Allah’a bağlıymış gibi göstermeye çalışmış ve böylece siyasi iktidardan başka manevi bir iktidar da sağlayarak kendilerine tabiatüstü bir boyut vermek istemişlerdir. Bu gibi aile (yöneticiler) himayesindekilere kendini övdürür ve onların yalakalıklarıyla da ilah olduklarını sanırlar. Her ne kadar göklerin rabbinin konumuna sahip olmak gibi bir niyetleri yoksa da. Yeryüzünü Allah’a bırakmak istemezler ve gerçekte siyasi egemenliklerini pekiştirebilmek için bu konumu kullanmaktan çekinmezler. İktidarı elinde bulunduran bu Firavunlar, Nemrudlar, Ebu cehiller kendi halklarına da olmaz eziyeti, işkenceyi de yapmaktan geri kalmazlar. Günümüze baktığımızda bunların dünyada çok örneklerini ve sonlarının nasıl olduğunu görürüz. Firavunların, Nemrudların, Ebu cehillerin günümüzde her geçen gün sayıları artmaktadır. Ancak o kişiler Allah‘a inanmamışlar ve peygamberlerine olmaz eziyeti etmişlerdir. Zayıf insanlara işkence, zulüm ettikleri ortadadadır ve de inkâr etmemişlerdir. Göründükleri gibi olup, oldukları gibi görünmüşlerdir. Ancak şimdiki bazı insanların birçoğuna baktığımızda Allah, din ağızlarından düşmemekte Müslümanlığı lafta kimseye bırakmamakta, olmaz pislikleri yaparak, zayıf ve güçsüz insanları ezerek, hor görerek, iftira atıp dedikodu yaparak bir yerlere gelmişlerdir. Bizleri yöneten ve bizlere amirlik, memurluk, patronluk yapan bazı kişilerin o insanlardan ne farkı var. Onlarda devletin vermiş olduğu imkânlarla kendilerini ilah sanmakta, değişmektedir. Etrafındaki yalaka, yağdanlıkların “sen harikasın, sen muhteşemsin, sen geldin her şey yoluna girdi, her taraf mükemmel oldu” gibi sözlerle karşılarında el pençe divan durmalarıyla kendilerini eşsiz ve oranın hakimi sanırlar. Bu insanlar güçsüz, kendilerine boyun eğmeyen, yanlışlarına doğru demeyen, yalakalık yapmayıp sadece işini yapan, rüşvet yemeyen, dürüst insanlara olmaz eziyet ederler. İftirayla gerekirse işten atarlar. Başka illere sürgüne yollayıp, orada da eziyet görmesi için kendi zihnindeki insanlara baskı yaparak o zavallı insanların orada da huzursuz olmasını sağlarlar. Bunları da, etrafındaki yalakalara “bakın benle uğraşanların, bana karşı gelenlerin halini gördünüz” demeden de geri kalmazlar. Aslında yazılacak çok şeyler var ancak bazen susmak gerekiyormuş. Dürüstlüğün pirim yapmadığını, namussuzluğun pirim yaptığını öğrendim. Bazı insanları bir hırs almış gidiyor. Nereye kadar gidecek. Bir bilseler oysaki bu dünya ya kimler geldi, kimler gitti . Şu üç günlük dünyada ne bu hırs, bu serefsizlik, bu namussuzluk! Niye, neden bu insanlara pirim verilir. Eğer güçlüysen istediğini yapabilirsin. İstediğin kadar namussuz olabilirsin, Sorun yok. Çünkü yalaka çok. Paraya da mevkiye de makama da tapan çok. Eğer namusluysan diklenmeden, dik duruyorsan, her şey de çıkar aramıyorsan ancak zayıfsan senden kötüsü de yok. Eskiden yaşamış, en azından kendini belli etmiş Firavunları, Nemrudları, Ebu cehilleri arar olacağız. Ancak şimdiki Firavunlar, Nemrudlar, Ebu cehiller her geçen gün artmakta ancak tanınmamaktadırlar.

Zordur bataklık içinde temiz kalmak,

yalanın ve ihanetin ortasında dimdik durmak

ama hayatın koşuludur onurlu, temiz vicdanlı kalmak.

Hayat hepimizi sınıyor. Sabrımızı test ediyor. Sadece sabredenler ödüllendiriliyor. İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir. Allah yardımcımız olsun. Gerçek bir Müslüman gibi yaşamak dileklerimle…

12 Ocak 2012 Perşembe

KÖPEKLİĞİ BAŞARAMAYAN KURT

Her tarafın karlarla kaplı olduğu bir gün. Aç olan kurtun biri şehrin dışında kalan bir yerleşim yerine gelir. Amacı kendisine yiyecek bulmak, aç kalmamaktır. Bu sırada bir köpekle karşılaşır. köpeği gören kurt şasırır. Köpeğe derki: köpek kardeş söyler misin sen nasıl böyle tombul, sırtın pek rahatsın. Nasıl besleniyorsun. Bak ben kurt olduğum halde karnım iki büklüm açlıktan ağzım kokuyor. Köpek benim sahiplerim var onlar beni beslerler bana kemik verirler. Kendilerinden artan yemekleride bana verirler. Kurt: o zaman desene senin işin çok zor. Çünkü bazı insanlar çıkarı olmayan birini kolay kolay beslemezler ,yiyecek vermezler. Sen ne yapıyorsun ki onlarda seni böyle besliyorlar. Önüne kemik ve artan yiyecekleri koyuyorlar. Ben sahiplerimi görünce kendimce oyunlar oynarım. Yalakalık yaparım, suratlarını yalarım, kuyruk sallarım. Yabancı birini görürsem avazım çıktığı kadar havlarım. Birilerine saldırmam gerekiyorsa sahibim emrederse hiç düşünmeden saldırırım. Kapısında yaz, kış demeden beklerim. Çünkü ben bir köpeğim. Bir gün ne oldu sana anlatayım kurt kardeş. Allah dostlarından olan zatın biri bizim bahçenin önünden bir akşam üstü geçiyordu, ben hemen havlamaya başladım. Sahibime haber vermek için, biri geçiyor bak boşuna köpek değilim demek için tabi. Allah dostu benim yanıma gelerek ey köpek beni tanımadın mı dedi. Evet tanıdım sizi. Peki o halde neden havlıyorsun. Sahibim bana havlamam için kemik veriyor dedim yani tanısan da havlayacak, görevini yapacaksın. Ben çünkü köpeğim kurt kardeş. Kurt anladım biz konumuza gelelim bende yapabilirmiyim. Tabi yaparsın bir çok insan geçinen bazı insanlar bile yapıyor, bizim işimizi sen mi yapamıyacaksın. İstersen sahibimle konuşurum sende sahibime köpeklik edersin. En azından aç kalmazsın. Yiyecek aramak için çaba sarf etmezsin. Tamam o zaman bende yapabilirim sanırım hadi gidelim der kurt. Sahibin olduğu bahçeye doğru yürümeye başlarlar bu sırada kurt köpeğin boynundaki izleri görür. Köpek kardeş bu izler nedir, kan oturmuş sanki seni rahatsız etmiyor mu yoksa hastamısın. Hayır çok şükür iyiyim. Birşeyim yok. Sadece sahibim beni günün ve gecenin büyük bölümlerinde bana tasma takar, zincirle kazığa bağlar. Kurt köpeğin haline üzülür kusura bakma dostum ben sanırım yapamıyacağım. Fikrimi değiştirdim. Ben aç olabilirim, aç kalabilirim ancak özgür olmayı şişman, karnı tok olmaya tercih ederim. Çünkü ben köpek değilim. Ben kurtum aç gezerim belki ama dağlarda dim dik özgürce yaşarım. En azından kimseye köpeklik yapmam, kendime ölürümde zincir vurdurmam. Hoşça kal zavallı dostum. Günümüzde bir çok insan sandığımız yaratıklarında, köpek olmadıkları halde köpeklik yaptıkları görülmektedir ve bunların her geçen gün sayıları artmaktadır. Nedenleri çok basit kolay lokma bulmak bunun içinde birilerine köpeklik etmek. Acıyorum bu insan geçinen bu zavallı yaratıklara. Yakında gerçek köpekler aç kalacak çünkü dedim ya iki ayaklı yaratıklar o zavallı hayvanların işlerini de ellerinden alacaklar. Belki bu yazıyı okuyan bazı kişiler bana şunu diyecekler. Hani sen eyvallah yapmadın, senin deyiminle köpeklik yapmadın neyin var, nereye geldin, hangi makamdasın diyebilirler. Bilmedikleri benim çok şeyimin olduğu. Şerefim, haysiyetim, onurum var. Başımı uyumak için yastığa koyduğum gecem var. İnsan olan insanların yüzlerine bakacak yüzüm var. Diklenmeden dik duran bir vucudum, bir kişiliğim var. Allahıma binlerce şükürler olsun. Benim bir insanlığım var. İnsan olmayan insanlara duyrulur. Eğer sen köpek olmayı kabul edersen sana zincir vuran, tasma takan çok olur. Yaşamda en zor şey insan olmaktır. Her canlı insan olamaz. Asla demem ayıya dayı, benim gözümde olmaz ayı dayı. İyiyim diyebilmek için kötülerle mücadele etmek gerekir. Kötülerle mücadele eden insan iyi insandır. Zordur bataklık içinde temiz kalmak, yalanın ve ihanetin ortasında dimdik durmak ama hayatın koşuludur onurlu, temiz vicdanlı kalmak. Allah bizleri iki ayaklı köpeklerden korusun. Saygılarımla...

11 Ocak 2012 Çarşamba

UÇMAK İSTİYORSAN DÜŞMEYİ DE BİLECEKSİN

Deprem olur. Dağın tepesindeki kartal yumurtalarından iki tanesi, depremin etkisiyle dağın eteğinde bulunan tavuk çiftliğine gelirler. Bunu gören yaşlı bir tavuk, kendisi yaşından dolayı yumurta doğuramadığı için bunlar benim yumurtam olsun der ve kuluçkaya yatar. Bunu gören diğer tavuklar merak içindedirler. Acaba ne çıkacak, nedir diye her gün gelip giderler. Beklenen gün gelir ve yavrular yumurtadan çıkarlar. Başlarına biriken tavuklar ve anneleri sizler tavuksunuz hoş geldiniz der. Diğerleride hep bir ağızdan hoş geldiniz tavuk kardeşlerimiz der. Siz birer tavuksunuz sakın unutmayın. Şimdi söyleyin bakalım siz nesiniz? Evet biz birer tavuğuz derler. Zamanla büyüyen kartallar kendilerinin tavuklardan farklı olduklarını anlarlar ancak yapacak bişeyleride yoktur. Ne zaman gökyüzüne baksalar, içlerinden bizde uçabilirmiyiz deseler diğer tavuklar hemen gelip, sakın unutmayın siz tavuksunuz derler. Evet biz tavuğuz derler. Günler haftaları, haftalar ayları kovalıyordu fakat değişen vücut yapıları hal ve hareketleri tavuklara benzemiyordu. Bir ara düşündü kartalın biri. Kardeşine biz tavuk değiliz baksana kardeşim, biz farklıyız dedi. Diğer kardeşi annemizde tavuk, çevremizde tavuk ve bizlerde tavuğuz. Bu konuşmaları duyan diğer tavuklar yanlarına gelip sakın ha sizler birer tavuksunuz. Uçmak gibi bir hayaliniz olamaz, tavuk doğdunuz tavuk da öleceksiniz dedi. Kardeşlerden biri hep gökyüzüne bakıyordu. Yukarıda kendilerine benzeyen yüzlerce kuşun uçtuğunu, özgür olduğunu gördü. Bak kardeşim biz uçabiliriz. Baksana yukarıya, bize benzeyen kaç tane kuş var. Onlar nasıl uçuyor? Biz tavuk değiliz farklıyız. Sen istesende istemesende ben uçmak istiyorum. Özgür olmak istiyorum. Önüme yem atılmasını, başımı yere eğip birşey görmemeyi istemiyorum. Kimseye tavukluk yapmayı istemiyorum. Bunu duyan diğer tavuklar etrafa yine toplanırlar alay ederek sen tavuksun ne diyorsun? Sakın hayal kurma. Sen hiç bir zaman uçamazsın dediler. Kartal diğer kardeşine bakar, ben uçacağım kardeşim der. Uçmak istiyorsan düşmeyide bileceksin vede katlanacaksın der. Kanatlarını açar ve uçmaya başlar. Fazla uçamadan yere düşer. Tüm tavuklar gülmeye, alay etmeye başlarlar. Biz sana demişdik sen tavuksun uçamazsın derler.Tavukların alay etmeleri daha da çok uçma isteğini arttırmıştır. Tekrar toparlanan kartal tekrar dener uçmayı. Bu defada tavuk kümesinin çatısına çakılır fazla uçamaz. Etrafındakiler gülerek alay ederler ama kartal kardeşinin sözünü hatırlar. Uçmak istiyorsan düşmeyi de bileceksin her düşdüğün de tekrar kalkıp hedefe gideceksin der. Tüm cesaretini toplar ve uçmaya başlar. Harika bir şey, artık gökyüzünde uçabiliyordu, özgürdü. Yaşamın ne kadar güzel olduğunu, denizlerin varlığını, ormanların varlığını, dağın zirvelerini keşfeden kartal günler sonra tavuk çiftliğine kardeşinin yanına gelir. Diğer tavuklar etrafını sararlar. biz senin yapacağını biliyorduk. Sen harikasın, muhteşemsin, cesursun. Oysa ki kıskançlıktan çatlayacaklar. Kartal kardeşine döner. Kardeşim sen bu ahmakları boş ver. Bunlar yağcılığa fırsat bulduklarında bir tavuk misali karşında çoğalırlar. Biz tavuk değiliz hadi benimle beraber gel. Kardeşi hayır ben gelemem ben bir tavuğum. Yukarıda, dışarıda bilmediğim hayat var. Korkuyorum, mutsuzluğun içindede olsa mutluyum. Sen uç. Özgür ol ama bana karışma. Beni bırak. Kartal kardeşini dinlemez pençeleriyle kardeşini kavrar ve yukarı doğru uçmaya başlar. Kardeşinin kalbi yerinden çıkacak sanki. Korkuyordu. Yalvarıyordu. Ne olur indir beni yerime. Ya düşersem ya ölürsem yada bir yerim sakat kalırsa. Kartal hiç aldırış etmez. Daha yükseklere çıkar. Kardeşi ise gözlerini kapatmış korku içinde titriyordu. Devamlı ben tavuğum, ben tavuğum ne olur bırak beni diyordu. Kartal kardeşini pençelerinden bıraktı. İşte bıraktım seni. Kardeşi imdat imdat diye çığlıklar atar. Yardım et kardeşim ne olursun. Kartal hiç aldırış etmez. Kartalsın, kartal gibi yaşamak istiyorsan uçacaksın. Kardeşi ama ben uçamam ne olursun yardım et der. Bu arada yere yaklaşıyordu. Tam yere çakılacağı anda sanki ilahi bir adalet onun uçmasını sağladı. Kanatlarını çırpıyordu, uçuyordu. hayretler içinde uçuyorum uçuyorum diye bağırmaya başlar. Özgür olmak, uçmak ne güzelmiş. Dağın zirvesine gelip iki kardeş konarlar. Bir birlerine sarılıp biz kartalız, tavuk değiliz. Bırak o tavuklar tavuk olarak yaşasın. Güzel insanlar eğer ki sizlerde uçmak istiyorsanız, düşmeyi göze alacaksınız. Her düştüğünüz de dersler çıkarıp tekrar uçmak için kendinizi hazırlıyacaksınız. Çevre ne derse desin siz sadece kendiniz olun. Başkalarına özenip başkaları gibi olmayın. Sadece kendiniz olun yeter. Geçmişim eksilerle dolu olabilir. Bu demek değil ki geleceğimizde eksilerle dolu olacak. Artılara geçmek bizim elimizde.Başrısızlık başarının temelidir.Edison bile on bin deneyden sonra ampülü bulmuştur. Hayat hepimizi sınıyor. Sabrımızı test ediyor. Sadece sabredenler ödüllendiriliyor. İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir.

10 Ocak 2012 Salı

DALKAVUKLUK

Eski kadrolu dalkavukların olduğu herkeş tarafından bilinir.Bunlar efendilerinin sıkıntılı anlarında her dediğini tasdik etmekle birlikte,yeri gelince sözünü dudaktan esirgemeyen ;bazen de neşeli hikayeler ve nüktelerle onları eğlendirip rahatlatarak devlet nizamına katkıda bulunan ,soytarı tipli insanlardır.Dalkavukluk deyip geçmeyiniz.Bu öyle her babayiğidin harcı değildir ve her birileri imtihanla işe alınırlar.Bir gün yüksek rütbeli zatlardan birisi kendisine dalkavuk alcak ve tellal tutuphaber etmiş .Belirtilen gün ve de saat de kapıda yüzlerce dalkavuk toplanmış.Sırayla tekere teker içeriye alınmışlar imtihan için efendi soruyor sen dalkavukmusun .Evet efendim hemde bir numara dalkavuk vede yalakayım bir çok yerlerde çalışdım sorabilirsiniz.Efendi tamam siz çıkın sıradaki gelsin der.Sıradaki gelir ona da sorar siz dalkavukmusunuz evet der adam hemde en iyisinden anlatır o da çalışdığı yerleri teker teker .Efendi ona da çıkmasını söyler ve her gelen dalkavuk ne kadar iyi olduğunu anlatır sora biri gelir soru aynı sen dalkavukmusun .Evet efendi hazretleri ben dalkavuğum.Ama siz efendimiz hiç dalkavuğa benzemiyorsunuz Efendi Hakkı-ı aliniz var efendim ben pek öyle dalkavuğa benzemem,Dalkavuk fakat sanki biraz da dalkavuğa benziyorsunuz. Efendi evet sanırım haklsınız biraz benzerim efendim.Efendi hemen dışarıya haber salar ben dalkavuğumu buldum diğerleri gidebilir .Binlerce esef ki eskiden bir büyüğün bir dalkavuğu olurken şimdi her büyüğün yada her idarecinin diyelim yüzlerce dalkavuk diyemiyorum ne dicemi ne yazacağımı da inanın bilemiyorum yalakamı desem namusuzmu desem onuda siz deyin herşeyide ben demiyeyim yine başım belaya girer evet yüzlerce var.Bu kişiler kendisi gibileriyle çok iyi anlaşırlar her nedense.eğer sistemlerine uymayan doğruları söyleyen olursa rüşvet yemeyen hırsızlık yapmayan dedikodu bilmeyen insanları hemen etraflarından uzaklaştırlar ,bu tip insanlar bu yaptıklarıyla bir çok üst göreve gelirler her nedense zaten de neden yalakalık yaparlar neden arkadaşını satıp iftira atarlar neden amirin her dediğine yanlışlarına doğru derler amirim sen harikasın sen muhteşemsin derler,tabiki bir yerlere gelmek için şimdi bu insanları görünce tanıyınca nerede o yalakalar diyorum neyse aklıma bişey geldi onuda sizle paylaşyım müsade ederseniz.İsa peygamber bir gün arkasına bakarak kaçıyormuş adamın biri görür.İsa nereye kaçıyorsun arkana bakarak kimden kaçıyorsun der.İsa peygamber duymaz adamda koşarak peşinden gideraz ileride kolundan yakalar.İsa hayrola ne oldu kimden kaçıyorsun der.İsa ahmaklardan kaçıyorum,Adam şasırır ya senki isa peygambersin Gözleri görmeyenlerin gözlerini açtıran ,kulakları duymayanın kulaklarını aitıran,toprakda cansız yatan kuşa hayat verensin.Evet ellerimi açtım Allahıma yalvardım bu dediklerin oldu ancak ne yaptımsa ahmaklrın kalbine giremedim ne anlattıysam anlatamadım sadece kendi bildiklerini tekrarlayıp durdular kayayı yontursun ncak bunların kalbini değiştiremezsin onun için bende ahmaklardan kaçıyorum.Müsade ederseniz bunu yazarken aklıma buna benzer bir ahmak geldi onuda siz güzel insanlarla paylaşmak istedim.Yiğidin biri ormanda gezerken bir çığlık duyar,oraya doğru koşarak gittiğinde bir ejdarha bir ayı yavrusunu tam parçalaycakken bizim yiğit yetişir ve ejdarhayı kılıcıyla öldürür.Ayı buna pek memnun olur hayatını kurtarmışdı bu yiğit ve o günden sonra yiğidin peşini bırakmaz yiğit nereye kendisi orada anlıcanız bir köpek gibi sadık olur.Bir gün yiğit hastalanır.Ve ayı dostu başında beklemektedir yiğidi arkadaşları ziyarete gelirler bkarlarki evde bir ayı var arkadaşları yiğide bu nedir derler yiğit de başından geçenleri anlatır o günden sora dost olduklarını söyler.Arkdaşı derki güzel kardeşim ahmaktan dost olmaz gönder bunu gitsin.Yiğit olurmu ya o benim dostum ,arkadaşım hayatını kurtardım ben onun der,arkadaşları sen bilirsin derler ve oradan ayrılırlar yiğit de uykuya dalar o sırada bir sinek yiğidin başına konar ayı önce eliyle bir kovalar sinek tekrar gelir yiğidin yüzüne konar sağına soluna bakar koca bir kaya parçasını görür ve aldığı gibi yiğidin başına atar yiğidin beyni dağılır orada tabiki hayatını kaybeder .güzel insanlar siz siz olun ahmaklarla dostluk etmeyin,ahmaklar iki çeşittir bir bilmeden zarar veren iki menfatleri olunca zarar verenler.Dalkavuklar kendilerinden olmayan vasıfları bildikleri halde birbirlerine iltifat etmekten ve edilmesinden çok keyif alırlar.Dalkavuklar yüreksiz olurlar sıkışınca kim olursa olsun hemen satarlar.Yaptıkları doğru olmadığı halde suçu birbirlerine atmaktanda geri kalmazlar.Bunlara ne kadar hakaret edersen et yinede banamısın demezler.Hatta birde gülecek kadar zavallı olan bu Yalaka,Dalkavuklar ne varki günümüzede pirim yapıyorlar.Yaşamda en zor şey insan olmaktır.Her canlı insan olamaz Allah bizleri Dalkavuklardan,Yalakalardan,Ahmaklardan korusun ,iyi insanlarla karşılastırsın insallah.Aminnn.