Translate

18 Haziran 2012 Pazartesi

HERŞEYİ YARATAN ZİHİNDİR

Kartallar kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardan birisidir. 70 yıla yakın yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmaları için 40 yaşlarına geldiklerinde çok zor bir karar vermek zorundadırlar. Pençeleri sertleşir, esnekliğini kaybeder. Bundan dolayı da beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz hale gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Kartalın uçması, beslenmesi zorlaşır. Kartalın bu nedenle iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş sürecini seçerse yaklaşık 150 gün kadar sürecektir. Kartal bir dağın tepesine gider ve bir kayada, uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasını yapar. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şeklide kayaya vurmaya başlar. Sonunda gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. Yaklaşık 5 ay sonra kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam sağlamış olan kartal, yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.


Bizlerde kendi yaşamımızda bir yeniden doğuş süreci neden yapmayalım. Başarabilmemiz için tek yapacağımız bizleri üzen mutsuz eden anılarımızdan kurtulmak.

Büyük üstat Necip Fazıl KISAKÜREK bir gün yolda giderken eski arkadaşlarıyla karşılaşır. Arkadaşları hadi Necip biz içmeye (Alkol almaya) gidiyoruz, gel beraber gidelim derler. Büyük üstat kendilerine sizlere afiyet olsun, ben bıraktım içmiyorum, siz gidin der. Eski arkadaşları ısrarla hadi ya biz senin geçmişini de biliyoruz hadi gidelim derler. Büyük üstat derki ben geçmişimi ve geçmişimdeki yaşadığım ne kadar olumsuzluklar varsa toplayıp çöpe attım. Çöpleri karıştıranlar kedilerdir, köpeklerdir der. Güzel insanlar her zaman geçmişimizi düşünüp geçmişle yaşarsak hep olumsuzluklar yaşarız. Neden kendimizi değiştirmiyoruz. Zaman hızla ilerliyor. Hep olumsuzluklar yaşamış olabiliriz. Sıkıntılar, aldatmalar, ihanet, hastalık, ölüm vs gibi. Ancak hayatın devam ettiğini unutmamak gerekir. Yaşamda tek gerçek olan insanın kendisidir. Var olduğun sürece, güçlüysen, ayaktaysan varsın. Kendini bıraktığında etrafındaki leş kargalarının çoğaldığını, seni parçalamak için fırsat kolladıklarını görürsün. Etrafında ki bu leş kargalarına fırsat verme. Hayata pozitif bak. Kendini değiştir. Sen mutlu olduğunda seni sevenlerinde mutlu olacağını, enerji dolu, huzurlu olacağını unutma. Seni sevenleri ve de sevdiklerine haksızlık etmemek için karar verip değişeceksin. Nasıl der gibisiniz. Her insanın derdi kendine büyüktür. Dünyadaki bütün insanların mutlaka kendilerine göre dertleri vardır. Her zaman haline şükür edeceksin. Allah’a inanacaksın. Hayrın ve de şerrin Allah’tan geldiğine inanırsak, bizlerden yüksekte olanlara değil de bizim yerimizde olmak isteyen insanlara baktığımızda sorunlarımızla baş edebiliriz. Eğer ki bir gözün görüyorsa iki gözü olana bakmayacaksın. hiç görmeyen, âmâ olanları gör. Haline şükür edersin. Sadece yapacağımız; şükür etmek , çaba sarf ettiğimizde, inanarak inatla üzerine gittiğimizde olumsuzluklardan sıyrılabiliriz. Olumlu düşündükçe pozitif enerji yaydığınızı göreceksiniz. Yaşam ve de insanlar yankı gibidir. Ne istersen sana onu verir. Her şeyi yaratan zihindir. Bir gün adamın biri köylüye sorar. İneğin kaç kilo süt veriyor ? der. Köylü ineğim hiç süt vermez. Sütü ondan sizin almanız gerekir der. Yaşamda öyledir güzel insanlar… Yaşam size bir şey vermez sizin almanız gerekiyor. Neye inanırsak, neyi hayal edersek o olur. Donmuş gıda üretimi yapan bir firmada oda büyüklüğünde soğutucu varmış. İçerideki sıcaklık seviyesi genellikle eksi on beş derece civarında olurmuş. Akşam vardiyası gece yarısı on ikide sona erermiş. On ikiye beş kala bütün işçiler hazırlanmaya gitmişler. Bir işçi hariç. Bu işçi soğutucudaki işini bitirdikten sonra soğutucudan çıkacağı anda kapı üzerine kapanmış. Kapı ancak dışarıdan açılmaktaymış. Bağırıp kapıya vurmaya başlamış. Saatlerce kimseye sesini duyuramamış, titremeye başlamış. Fabrikaya ilk işçiler sabah altıda geliyorlarmış. Adamın daha fazla dayanacak gücü kalmamış. Cebindeki kalemi çıkartıp düşüncelerini yazmış. Sabah vardiyasındaki işçiler gelip soğutucuya girdiklerinde cesetle karşılaşmışlar. Yanındaki notta donarak ölmek üzere olduğu yazıyormuş. Şaşırtıcı olan, soğutucunun bozuk olması nedeniyle son 36 saattir çalışmıyor olmasıymış. Termometre içerdeki sıcaklığı on sekiz derece olarak gösteriyormuş. Gerçekte neler olduğunu anlamak için cesedi otopsiye yollamışlar. Doktorlar verilere göre adamın fiziksel olarak donduğunu söylemişler. Yani sıcaklığın eksi on beş derecede olmasıyla on sekiz derece olup, bizim eksi on beş derece olduğuna inanmamızın üzerimizde oluşturacağı etki arasında hiçbir fark yoktur. Bu nedenle her şeyi yaratan zihindir. Çevrenize bakıp da olumsuz olanları almayın, duymayın. Sakin ve geniş düşünün. Bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef çok yüksek, yalın, dik bir dağın tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa ve gazeteciler de bu yarışı izlemek için oraya toplanmışlar ve yarış başlamış. Seyirciler aralarında, hiç birinin bunu başaramayacağını dağın tepesine çıkamayacağını konuşuyorlarmış. Seyirciler başlamışlar bağırmaya. Geri dönün, düşersiniz. Bir yerinizi kıracaksınız, başaramazsınız. Kurbağalar sesin geldiği tarafa döndüklerinde, dizlerinin titrediğini başaramayacaklarını düşünerek teker teker düşmeye başlarlar. Oradaki seyirciler, bak biz demiştik. Başaramazsınız. Neyse ki Allah’tan yol yakınken düştünüz. Ya çok ileride düşseydiniz ne olurdu. Düşen kurbağalarda evet sanırım ölürdük ya da sakat kalırdık derler. Eğer ki güzel insanlar uçmak istiyorsan düşmeyi de bileceksiniz. Ancak içlerinde biri inatla ilerliyor seyirciler (ahmaklar) ona da geri dön düşeceksin, başaramazsın, bir yerini kıracaksın der dururlar. Aldırış etmeyen kurbağa zorluklara, engellere, çevrenin baskısına rağmen yarışı tamamlar. Dağın zirvesine tek başına çıkar, başarmıştır. Etrafta alkış sesleri, bravo biz biliyorduk senin başaracağını (sahtekârlar fırsat bulunca ot misali karşında çoğalırlar) demeye başlarlar. Bu arada nasıl başardığını merak ederler. Gazeteciler ve seyirciler yanına gelip yarışı kazanan kurbağaya sorarlar: nasıl başardınız? Bu kadar önünüzde engeller, olumsuzluklar varken. Arkadaşlarınız tek tek düşerken hiç korkmadınız mı düşmekten, başarısız olmaktan derler. Ancak kurbağa onları duymuyordu onun içinde cevap veremiyordu. Çünkü dağın zirvesine çıkan başarılı olan kurbağa sağırmış. Sizlerde güzel insanlar olumsuz düşünen korkak, kıskanç, ahmak insanları duymayın. Her başarılı insanın karşısında mutlaka başarısız yaratıklar vardır. Geçen gün başımdan geçen kısa bir olayı siz güzel insanlarla müsaade ederseniz paylaşayım. Çok sevdiğim arkadaşım Kamil Yılmaz’la öğle yemeği için kampus dışına çıkmaya karar verdik. Gerçi saat 13.00 olmuştu. Mesaimizin başlamasına yarım saat kalmıştı. En azından yemeğimizi paket yaptırıp alıp gelmeyi düşündük. Kampus içinde giderken bir kız çocuğu (öğrenci) gördük. Elinde kocaman, içi dolu iki valiz vardı. Belliki okul tatil olmuş memleketine gidiyordu. O kadar yorulmuş ki adım atacak takati kalmamıştı. Bunu fark ettim. Her zamanki gibi bir insan olarak, yanına yaklaşarak, kızım sanırım çok yoruldunuz. Gidecek yolunuz da bir hayli var. Köprü çalışması olduğu içinde yollar kapalı. Otobüs durağına tek başınıza gitmeniz çok zor. Size yardım edeyim mi? deyince kız gözleriyle sanki mahcup ve utangaç bir şekilde, dudakları titreyerek lütfen dedi. Valizi alıp yürümeye başladık. Bu sırada karşımızda iş arkadaşlarımla karşılaştık. Beni kızla beraber gördüklerinde gülerek kafalarını sallayıp selam verip geçtiler. Anlamıştım yanlış düşünceye kapıldıklarını. Benim için onların ne düşündüğü hiç de önemli değildi. Benim düşüncem önemliydi. Neyse uzatmayayım çocuğu otobüse kadar götürdüm. İnanın ter içinde kaldım. Havalarda çok sıcaktı. Olsun hiç de önemli değildi benim için. Çocuk bana dönüp Allah razı olsun abi demişti. Bundan güzel bir şey olabilir miydi? Her insana bu söz nasip olabilir mi? Çok şükür ben bu sözleri çok duydum. Allah’ıma şükürler olsun. Allah’ımda bana bu sözleri daim ettirsin inşallah. İş yerine döndüğümde tabi geç kalmıştım saat 14.00 ü geçiyordu. Yolda karşılaştığım arkadaşı gördüm. Yanına gittim gözlerine baktım. O da bana manalı, sanki ben biliyorum dermiş gibi baktı. O konuşmadan ben dedim. Yine yanlış anladınız, yanlış yorumladınız değil mi dedim. Yo mo dediler ama gözlerinden okunuyordu. Onu bildiğim için açıklama gereği duymadım ve de şöyle bir soru sordum. Siz olsaydınız o çocuğa kıza yardım eder miydiniz? dedim. Hayır, ben şahsen etmezdim. Neden dedim. Sonuçta bir tanımadığımız bayan. Çevrede görenler yanlış anlayabilir dediler. Evet dedim tıpkı sizin anladığınız gibi dedim. Açıklama yapmadan yanlarından ayrıldım. Onların düşüncesi beni ilgilendirmiyor ne düşünürlerse düşünsünler. Önemli olan benim düşüncemdir. Ben kendimi biliyorum. Allah’ıma şükürler olsun. Ahmaklar, kendilerine güvenleri olmayan, çevrem ne der diyenler, lafa geldiklerinde Müslümanlıktan yana vaaz verenler, her insanı da kendileri gibi gören ahmaklar düşünsün.

İnanmak bir şeyin nasıl olduğu konusunda emin olmaktır. Tamamen kendi bakış açımıza göre oluşur. Özgüven sizin kendinize olan bakış açınızdır. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü hiç önemli değildir. Önemli olan sizin kendi hakkınızdaki duygu ve düşüncelerinizdir.

Başarılarla dolu bir hayatla, sıradan bir hayatı ayıran, aradaki farkı yaratan, inançlardır. Bizi başarıya da başarısızlığa da iten başımıza gelenler değil, inançlarımızdır.
Bir süre için alışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın
Ve hicbir zaman geri dönmeyin.

Gelin hep beraber bir karar verelim. Sabah uyandığımızda ellerimizi açıp çok şükür Allah’ım bugünde uyandım, sağlığım yerinde, sağlıklıyım deyip duamızı edelim. Olumsuzlukları beynimizden silip atalım. Nasıl ki bilgisayarımıza virüs girdiğinde format atıyorsak kendimize de bazen format atıp değişelim. Durumunuz ne kadar kötü olsa da her zaman olumlu düşünelim. Olumlu konuşalım. Edmund Spencer’in dediği gibi iyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yaratan zihindir. Bizleri takip eden sadece düşüncelerimiz. Etrafımızdakilerle sorunlarınızı değil, çözümlerinizi ve fırsatlarınızı konuşun. Her zaman fırsatları arayın ve Allah’a hep inanın. Sabırlı olun. Bir kapı kapandığında diğer kapının açıldığını unutmayın. Zihniniz yorgun allak bullak ise hayatınızda yorgun allak bullaktır. Her şeyi yaratan zihindir. Yaşamınızda sağlık, mutluluk ve de başarı dileklerimle her şey gönlünüzce olsun. Yüreğinizdeki güzellikler ve de umudunuz hiç tükenmesin inşallah. Allaha emanet olun. Saygılarımla…